GENEL BAŞKAN NURETTİN AKÇUL'UN TÜRK-İŞ'İN 21. OLAĞAN GENEL KURULU'NDA YAPTIĞI KONUŞMA
Sayın Başkan,
Türk-İşimizin genel kurulunun değerli delegeleri,
Değerli konuklar,
Basınımızın değerli emekçileri,
Türkiye Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı olarak sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Değerli Delegeler,
Değerli Konuklar,
Geçmiş dönemlere dönüp bakıyorum.
Yıllar öncesinde, Türk-İşimizgenelkurul sürecine girdiği zaman belki yer yerinden oynamazdı ama, genel kurul yaklaştıkça, Türk-İş'in ve emek sorunlarının ağırlıkla yer aldığı bir gündem oluşurdu.
Türk-İş ve işçi-emek eksenli haberlerin, yorumların yoğunluğu artardı.
Örgütlü, örgütsüz bütün emekçilerin gözü, kulağı bu genel kurulda olurdu.
Ülkeyi yöneten ve yönetmeye aday olan bütün siyasi partilerin de gözü bu genel kurulda olurdu.
Ne yazık ki, her geçen genel kurulda bu yoğunluk azaldı.
Türk-İş genel kurulunun görülmezliği, fark edilmezliği arttı.
Tabii ki, bunda basın dışı sermayenin egemenliğine giren, tekelleşen, magazinleşen, Türkiye tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar siyasi iktidarın yandaşı haline gelen basının, emeği ve emek örgütlerini yok sayan yaklaşımının çok büyük etkisi var.
Filozofun dediği gibi Görmek istemeyenden daha kör, duymak istemeyendendaha sağır kimse olamaz .
Evet, medya sahipleri veyönetenleri emeği ve emek örgütlerini duymak, görmek istemiyorlar.
Ama şunu da sormak gerekiyor. Türk-İş örgütlülüğü olarak biz ne kadar görünür olabildik.
Ne kadar görülebilir hale gelecek, işler, etkinlikler, üretimler, eylemler yaptık?
Şunu da sormak gerekiyor, genelde sendikacılık hareketi ve özelde Türk-İş olarak ne kadar gündem yaratabildik?
Kabul edelim ki, Türk-İş örgütlülüğü olarak yaratılan gündemlerin parçası olduk.
Değerli Delegeler,
Türk-İş genel kurulunun kürsüsünü ağlama duvarı yapmamalıyız.
Sorumluluğumuzu başkalarında aramamalıyız.
Buna ne zamanımız ne de hakkımız var.
Hakkımız yok çünkü, Türk-İş sadece birkaç yöneticiden oluşmuyor.
Birkaç yöneticinin iradesi ile bugünkü süreç yaşanmıyor.
Bu nedenle yapılan ve yapılacak eleştirileri ben bir özeleştiri olarak algılıyorum.
Zamanımız yok.
Artık, somut çözümler ortaya koymak ve hızla harekete geçmek gerekiyor.
Ben de konuşmamda bunu yapmaya çalışacağım.
Değerli Arkadaşlar,
Çözümün temelinde güven konusu var.
Sendikalara güven, sendikacılara güven azaldı.
Çünkü sendikacılar olarak sınıfımızdan her geçen gün biraz daha koptuk.
Sınıfın bütününü kapsayıcı politikalar üretemediğimiz için, temsil yeteneğimiz azaldığı için koptuk.
Her geçen genel kurulda üye sayımız biraz daha azaldı.
Değerli Arkadaşlar,
Özelleştirmeye karşı politikasızlık, Türk-İş'in geçmişten beri en büyük eksiklerinden birisi oldu ve olmaya devam ediyor.
Özelleştirme konusunda Türk-İş örgütlülüğü olarak ortak mücadele platformu oluşturamadık.
Mücadeleler lokal kaldı.
Çünkü, özelleştirmeye karşı her sendika tek başına mücadele etmek zorunda kaldı.
Ülkemizin güzide kuruluşları, birer birer satıldı.
Bir çoğu da yabancılaştırıldı.
Her özelleştirmenin ardından bu iş bitti artık söylemi yayıldı.
Böylece, boşvermişlik, tepkisizlik, eylemsizlik teşvik edildi.
Kimimiz bunun arkasına sığındı, kimimiz gerçekten bittiğini düşündü ve inandı.
Hayır, arkadaşlar bu iş bitmedi, bitmeyecek.
Özelleştirme bitmedi.
Şeker fabrikaları özelleştiriliyor.
Enerji santralları, madenler, yollar, köprüler, bankalar sırada bekliyor.
Sularımız, ormanlarımız özelleştiriliyor.
Soluduğumuz hava bile özelleştirilecek.
Özelleştirme bitmedi, mücadelesi de bitmeyecek.
Biz Türkiye Maden İşçileri Sendikası olarak, özelleştirmeye karşı bütün gücümüzle, kararlılığımızla mücadele etmeye devam edeceğiz.
Tek başımıza kalsak bile devam edeceğiz.
Maden emekçisi, kararlı, mücadeleci yaklaşımını her alanda olduğu gibi, özelleştirmeye karşı da sonuna kadar ortaya koyacaktır.
Nasıl ki, yeraltındaki servetleri canı, kanı pahasına gün ışığına çıkartıyorsa, işçi sınıfını da aydınlığa çıkarma mücadelesinde kararlı biçimde en ön saflardaki yerini alacaktır.
Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Bunu buradan yüksek sesle söylüyorum.
Ama, bu genel kurulda gelin lütfen, tıpkı kıdem tazminatında olduğu gibi özelleştirmeye karşı da kararlılığımızı ortaya koyan, sınıfa moral veren, mücadele gücünü tetikleyen, Türk-İş bitiyor diyenlere inat bir karar alalım diyorum.
Değerli Arkadaşlarım,
Türk-İş'in en öncelikli sorunu örgütlenmedir.
Temsil yeteneğini artırmaktır.
Üye sayısı sürekli azalan bir Türk-İş sınıfı temsil yeteneğini ve mücadele gücünü yitirmektedir.
Türk-İş bünyesinde dayanışmalı örgütlenme kampanyaları kararlı biçimde hayata geçirilmelidir.
Türk-İş bünyesinde oluşturulacak, yeterli kaynağı sağlanmış,dayanışmalı örgütlenme kampanyaları bir program dahilinde yürütülmelidir.
Biz sendikalar için hedef, aynı bölgede, aynı anda örgütlenmeye girişmek, bu konuda bütün sendikalar olarak dayanışmak olmalıdır.
Üyelerimize seminerlerde sınıfın temel gücü olarak anlattığımız sınıf dayanışmasını, biz sendika yönetimleri örgütlenme sürecinde somut olarak hayata geçirmeliyiz.
Bu konuda, bu Türk-İş genel kurulunda bir karar alınmalıdır.
Geçmişte başlatılan ve yarıda kalan girişim, daha uygulanabilir biçimde hayata geçirilmelidir.
Değerli Delegeler,
Çalışma yasaları değişiyor ama yetki ve toplu iş sözleşme prosedüründe köklü değişiklik yok.
Prosedürde örgütlenmeyi zorlaştıran, yetki sürecinde işverenlerin süreci sekteye uğratmasına imkan veren unsurlar ne yazık ki duruyor.
İtirazlarda yetki ve toplu iş sözleşmesi süreci duruyor.
Bu da işverenlere örgütlülüğü kırmak için fırsat veriyor, işçilerin de birkaç yıl bekleyerek mağdur olmasına, sendikal örgütlülükten soğumasına yol açıyor.
Bu prosedür değişmeden sendikal örgütlenme özgürlüğünden ve güvencesinden asla söz edilemez.
Sevgili Arkadaşlar,
Türkiye Maden İşçileri sendikası olarak hepinizin yakından bildiği, çevre ve insan sağlığına zehir akıtan 1000'den fazla işçinin çalıştığı Kütahya'da kurulu Eti Gümüş İşletmesi'nde örgütlendik.
Ama ne yazık ki, işveren yasa ve prosedürün boşluklarından yararlanarak, baskı, tehdit ve şiddet kullanarak buradaki üyelerimizi sendikadan istifa ettiriyor.
Mücaledemizi sürdürüyoruz.
Sürecek.
Buradan Eti Gümüş'te örgütlenme mücadelesi veren maden emekçilerine selam göndermek istiyorum.
Değerli Delegeler,
Sendikalar olarak son yıllarda hep savunmada kaldık. Ama savunmada kalarak kazanılmış haklarımızı koruyamadığımız da bir gerçektir.
Ülkemizi her geçen daha fazla ucuz emek cenneti, sömürü cenneti haline getirmeye çalışan, Çinlileştiren yeni liberal politikalar uygulanmaya devam ediyor.
Uygulanan ekonomik-sosyal politikalarla emeği ile geçinenler yoksullukta eşitlenmeye çalışılıyor.
Esneklik uygulamalarını yaygınlaştırma girişimi var.
İşsizlik sigortası fonunun her geçen gün amacı dışında kullanımı sorunu var.
12 Eylül yönetiminin bile özüne dokunamadığı kıdem tazminatı hakkını tırpanlamaya, etkisizleştirmeye yönelik fon girişimi var.
Bölgesel asgari ücreti hayata geçirme girişimi var.
Sendikacılığın köküne kibrit suyu dökecek kiralık işçilik uygulaması var.
Esnek çalıştırma biçimlerinin her türlüsünü hayata geçirme girişimi var.
Ülkemizde en iyimser tahminle sayısı 3 milyonu aşmış taşeron işçilik sorunu var.
Milyonları bulan taşeron emekçisini sendikal örgütlülük çatımız altına alma sorunumuz var.
Yandaş sendikaların ve konfederasyonun saldırıları var.
Tüm bu sorunları aşmak için Türk-İş çatısı altında güçlü bir dayanışmaya ve kenetlenmiş Türk-İş'e ihtiyacımız var.
Değerli Delegeler,
Ülkemizde ne yazık ki, artan güvencesiz çalıştırma biçimlerinin ve ülkeyi ucuz emek cennetine çevirmeye dönük anlayışın etkisiyle işyerleri mezarlara, maden ocakları da toplu mezarlara dönüşüyor.
Ne yazık ki arkadaşlar, ölümlü maden kazalarında ülkemiz dünyada birinci sırada yer almaktadır.
100 bin işçi başına düşen ölümlü kazada Çin'in ve Kuzey Kore'nin bile önündedir.
Türkiye'nin 17. büyük ekonomi olduğuyla övünenlerden, bu birinciliğin utancına son verecek önlemleri almalarını bekliyoruz.
İşyerlerini mezara çeviren taşeronu savunan yönetim anlayışına son vermeye çağırıyoruz.
İş sağlığı ve güvenliği yasası hazırlanırken, sosyal tarafların görüşlerini hiçe sayan, insan hayatını ticarileştiren anlayıştan vazgeçmeye çağırıyoruz.
Ölümlü maden kazalarında dünya birincisi olmamıza ve 24 ülkenin onaylamasına karşın 176 sayılı madenlerde iş sağlığı ve güvenliği sözleşmesini imzalamama utancına son vermeye çağırıyoruz.
Değerli Delegeler,
Kıdem tazminatı konusunda genel kurul kararımız var.
Kıdem tazminatına yönelik girişimlere karşı genel grev yapma kararımız var.
Kıdem tazminatı hakkını ben işçi sınıfı ve sendikacılık hareketinin Çanakkalesi gibi görüyorum.
Çanakkale Direnişi, Kurtuluş Savaşı'nın ve bugünkü bağımsız, demokratik cumhuriyetimizin temelidir.
Kıdem tazminatı hakkına yönelik girişimlere izin vermek, kayıtsız kalmak, bütün haklarımızı saldırıya açık hale getirmek demektir.
Kıdem tazminatı hakkına yönelik girişimlere asla ve asla geçit vermemeliyiz.
Ne pahasına olursa olsun.
Ben Türkiye Maden İşçileri Sendikası genel başkanı olarak maden emekçilerinin kararlılığını buradan ilan ediyorum.
Kıdem tazminatı hakkına yapılacak saldırılara asla geçit vermeyeceğiz.
Değerli Delegeler
Türk-İş biziz!
Hepimiziz!
Pusuda bekleyenler var.
Türk-İşten gibi görünüp, Türk-İş için gibi görünüp, Türk-İş'i yok etmeye çalışanlar var.
Türk-İş'e yandaş deyip, gerçek yandaşı gizlemeye çalışanlar var.
Türk-İş'i yandaşa yem etmeye çalışanlar var.
Türk-İş'in bağımsızlığına son vermeye çalışanlar var.
Değerli Arkadaşlarım,
İşçi sınıfına önderlik edecek bir Türk-İş için, daha mücadeleci, sınıfı daha fazla kucaklayan politikalar üreten bir Türk-İş için demokratik bir yarışa girilecek.
Yarış sendikal demokrasinin gereğidir.
Ama bu yarışta kim kazanırsa kazansın Türk-İş'e sahip çıkacağız.
Çünkü bugün Türk-İş'e daha fazla sahip çıkma zamanı.
Çünkü, her şeye karşın, işçi sınıfı ve sendikacılık hareketinin tek umudu Türk-İş.
Bütün ezilenlerin, haksızlığa uğrayanların, hak arayanların umudu Türk-İş.
Ülkemizde ne yazık ki sessizlik ses oldu.
Sessizliğin ses olduğu ülkemizde yine tek ve yüksek ses olma gücüne, potansiyeline sahip tek örgüt Türk-İş...
YAŞASIN EKMEK, BARIŞ , ÖZGÜRLÜK
YAŞASIN İŞÇİLERİN BİRLİĞİ
YAŞASIN TÜRK-İŞ
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, dostluk ve kardeşlikle kucaklıyorum.