GENEL BAŞKAN'IN BAŞKANLAR KURULU AÇIŞ KONUŞMASI
Değerli Başkanlar,
Sizleri şahsım ve yönetim kurulumuz adına sevgiyle selamlıyorum.
Değerli Başkanlar, Hepiniz okumuşunuzdur. Türkiye haftaya yine iyi bir haberle girdi. Pazartesi günü uluslararası ekonomi değerlendirme kuruluşlarından birisi Türkiye'nin notunu bir derece yükselterek, yatırım yapılabilir seviyeye getirdi. Bu gelişme yatırım, üretim ve istihdam artışı açısından olumlu bir gelişme. En azından makro göstergeler bazında işlerin kötüye gitmediğini gösteriyor.
Değerli Başkanlar, Bizler, sendikalar olarak, elbetteki olumlu gelişmeleri göreceğiz. Ama esas işimiz olumlu gelişmeleri sergilemek, anlatmak değil. Zaten bunları çok fazla abartarak göstermeye hazır basın, medya ordusu var, resmi kurumlar var, yandaşlar var, rantçılar var... Bizim görmemiz gereken halkın, alt gelir gruplarının, emeği ile geçinenlerin durumudur. Bizim görmemiz gereken olumsuzluklar, haksızlıklar, yoksulluklar, gelir dağılımı bozuklukları, varsa zulümlerdir. Ülkenin emek açısından gittikçe daha fazla Çinlileştirilmeye çalışılmasıdır. Kamu kaynaklarının bugünden tüketilmesi, özelleştirmeler, emeğin örgütsüzleştirilmesi, sendikaların ve örgütlü toplumun hızla güç kaybetmesidir. Bizi biz yapan, bizi ezilenin, zayıfın, hak ve adaletin sesi yapacak olan da budur diye düşünüyorum.
Değerli Başkanlar, Meseleye bu açıdan bakınca... Ki kesinlikle böyle bakmamız gerekiyor... Önümüze çok da güzel bir ülke manzarası çıkmıyor. Güneydoğu sınırımıza 100 bini aşkın mülteci gelmiş durumda. Terör hergün can alırken, Suriye sınırına yakın bölgede ciddi bir Kürt oluşumu tehlikesi var. Ülkemizi içeriden ve dışarıdan sıcak savaş ortamına çekmeye çalışan güçler, odaklar var. Elbetteki, ülkemizin bütünlüğünü, bağımsızlığını, topyekün huzurunu tehdit eden oluşumlar varsa, bu tehditler ancak ve ancak bir sıcak çatışma müdahale ile engellenebilecekse, bu savaşa da girilir. Ama Biz Yurtta Sulh, Cihanda Sulh ilkesi ile hareket etmesi gereken, vakur bir ülkeyiz. Birilerinin tahriki, provakasyonu, baskısı ile egemenlerin çıkarları için bu ülke asla ve asla savaşa girmemelidir diye düşünüyoruz. Diğer yandan açlık grevleriyle, üniter yapıyı tehdit eden bölücü terör örgütü kaynaklı talepler var değerli başkanlar... Tüm bunlar bizlerde kaygı uyandırıyor...
Değerli Başkanlar, Peki, ekonomide, halkımızın, emeği ile geçinenlerin durumu nasıl? Kısaca bakalım: Derecelendirme kuruluşunun ekonomi iyiye gidiyor tespitini günlük yaşamımızda görebiliyor muyuz? Hükümet kaynak yaratma, açık kapatma telaşı içinde başta elektrik, doğalgaz ve akaryakıt olmak üzere peşpeşe zamlar yapıyor. Dolaylı ve dolaysız vergilerde yüksek oranlı artışlar var. Artık dünyanın bilinen en pahalı akaryakıtını kullandığımızı çoluk çocuk bile bildiği için söylemeyeceğim.
Ama Avrupa'da ve kalkınmış, kalkınmakta olan ülkeler içinde adaletsiz bir vergilendirme olan dolaylı vergilerin en fazla bizde alındığını söylemek zorundayım. Toplam vergiler içinde yüzde 70'e varan dolaylı vergileri sadece tüketici konumunda olan ücretli, maaşlı kesimlerin, yoksul kesimlerin ödediğini söylemeliyim. Zamlar, vergi artışları, işçilerin, memurların, emeklilerin ücret zamlarını alıp götürmüş, ücret ve maaşlar iyice erimiştir. Bizce, artık Türk-İş'in ve diğer işçi, memur konfederasyonlarının, emekli örgütlerinin ek zam talep etmesi gerekiyor. Bunu yüksek sesle, etkili biçimde gündeme getirmek gerekmektedir.
Değerli Başkanlar, Hükümet sözcü ve uzmanları sürekli Siz çevrenizde gördüğünüze bakıp olumsuz düşünmeyin, ülkemizin makro göstergeleri çok iyi, buna kanıt da resmi verilerdir demektedir. Evet, gerçekten bazı makro göstergeler iyi gibi görünüyor. Ne var ki, bu iyilik, tıpkı dışı seni, içi beni yakar gibi bir iyilik değerli başkanlar, Örneğin, ekonomi... Bu yıl yüzde 4'ün altında büyüyecek olsa da sürekli büyüyor. Büyüyor ama tıpkı bal yapmayan arı gibi yeterli istihdam yaratmadan büyüyor. İstihdamdaki artış son 12 yıldır hep ekonomik büyümenin gerisinde kalıyor. İşsizlik, resmi verilerde azalıyor, yüzde 9'lara düşüyor. Ama etrafınıza bakıyorsunuz neredeyse 4 kişiden birisi işsiz. Çünkü işsizlik rakamları gerçeği yansıtmıyor. Ayrıntısına girmeyelim ama resmi verilerde bile gerçek işsizlik yüzde 20'lerde. Bir de, AB ülkeleri ve diğer ülkelerle karşılaştırma yapılıyor ve işsizlikte iyiyiz deniliyor.
Bizde ne yazık ki, işsizlik hesabında çalışma yaşındaki 12 milyon ev kadını işsizlik hesabına katılmıyor, ama AB ülkelerinde bu kadınlar işsizlik hesabına katılıyor. Diğer yandan enflasyon iki haneye doğru tırmansa da hala tek hanede ve bu olumlu gibi görünüyor Ama çarşı-pazar, mutfak enflasyonu ile resmi enflasyon tutmuyor. Belki devlet borçlarını düzenli ödeyebiliyor, bu konuda gerçekten olumlu veriler var.
Ama borçla yurttaşların yüzde 68'i borçlarını ödeyemiyor ve nüfusun borçla yaşayan kesimi hızla ama hızla artıyor. Biz sendikaların, gösterilen gerçeğe değil, çıplak, canlı gerçeğe bakmamız gerekiyor. Canlı, çıplak gerçekler ise yazık ki iyi değil, mutluluk resmi vermiyor arkadaşlar.
Değerli Başkanlar, Çalışma hayatındaki tablo, gelişmeler ülkenin genel gidişinden daha iyi değil. Gün geçmiyor ki, işçilerin, çalışanların aleyhine bir düzenleme gündeme taşınmasın. Ulusal İstihdam Stratejisi adım adım hayata geçirilmeye çalışılıyor. Hükümet 2013 yılı programına, rafa kaldırılmış gibi görenen kıdem tazminatı fonunu yeniden koydu. Kiralık işçilik, stajyer çalıştırmanın yaygınlaştırılması, ev kadınlarının esnek istihdamı da programın içinde. En önemlisi de, altişveren konusu. Altişverenin işçileri de, işverenleri de mağdur ettiği belirtilip, altişveren kapsamı ve muvazaa yeniden düzenlenmek isteniyor. Yani, altişverenliği asıl işe taşımaya çalışıyorlar, bu arada da altişveren işçilerine de bir parmak bal çalıyor gibi görünecekler. Neden sürekli çalışanların, sendikaların aleyhine, işverenlerin lehine düzenleme girişimleri oluyor sorusunun cevabının birisi çok güçlü iktidardır.
İkincisi ise örgütlü toplumun ve sendikaların güç kaybıdır. Bakın Türkiye üyesi olduğu Kalkınmış Ülkeler Teşkilatı içinde son 10 yılda yüzde 5.9 ile en düşük sendikalaşma oranına, yüzde 38 ile en yüksek sendikasızlaştırma oranına sahip. Örgütlü toplum güçlenmeli, sendikalar güçlenmeli, siyasi muhalefet güçlenmeli, toplumsal sessizlik sese dönmeli ki denge oluşsun sevgili başkanlar.
Değerli Başkanlar, Hükümetin kaynak yaratma, açık kapatmada en temel yollarından birisi de özelleştirmeler. Özelleştirilen işletmeleri, kamu varlıklarını alt alta yazmaya kalkın inanın onlarca sayfa oluyor. Satarak kaynak yaratma ne yazık ki müflis tüccar yöntemi ve Türkiye bunu yıllardır yapıyor. Bu iktidar döneminde artık satılabilir herşey satılmaya çalışılıyor. Biliyorsunuz Meclis'te bir gece yarısı operasyonuyla özelleştirme sırasına sendikamızın örgütlü olduğu TKİ linyit sahaları da eklendi. Daha önce termik santralların özelleştirilmesi programı açıklanmıştı. Torba yasalardan birisine TKİ linyit sahalarının da 4046 sayılı özelleştirme yasası kapsamında özelleştirilmesi maddesi konuldu. Böylece, termik santrallar ile bunlara kömür veren TKİ sahalarının birlikte özelleştirilmeleri hüküm altına alındı. Sizlerin de bildiği gibi özelleştirilecek ilk grup içinde Seyitömer ile Soma yer almaktadır. Sendikacılık hareketinin ve Türk-İş'in özelleştirmeye karşı mücadelede karnesinin iyi olduğunu söyleyemeyiz. Hatta çok kötü diyebiliriz. Herkes kendi başına bir şeyler yapmaya çalıştı. Sonuç genelde başarısız oldu. Ama biz sendika olarak bu geçmişse, bu karneye bakıp Yapacak bir şey yok, boyun eğelim diyemezdik, demedik, demeyeceğiz de . Kütahya'da, Tes-İş Sendikası'nı da içine çekerek, katarak bir mücadele süreci başlattık. Biliyorsunuz, şubemiz de bu süreçte iyi çalıştı, kararlılık gösterdi. Mücadeleyi bir mitinge kadar taşıdık. Tes-İş, bizim kadar imkanlarını ve kitlesini seferber etmese de süreçte yer aldı.
Türk-İş Genel Başkanı aracılığıyla Türk-İş'i de sürece katma gayreti içinde olduk. Gerçekten Kütahya gibi bir kentte bence kitlesel, başarılı, coşkulu bir miting gerçekleştirdik. Bu katılımda siz şube başkanlarının ve yönetimlerinin de gayreti büyük. Sizlere teşekkür ediyoruz. Kütahya şubemize duruşu, çalışması, kararlılığı için teşekkür ediyoruz. Yönetim kurulu üyelerimize teşekkür ediyoruz. SLİ ve termik santral için ihaleye çıkıldı. Ama tabii ki, bizim mücadelemiz sürecek. Bu mücadele ile sadece özelleştirmeye karşı çıkmayacağız, işyerindeki örgütlü gücümüzü bugün ve sonrası için daha da kenetlenerek koruyacağız. Sadece Kütahya'da değil, yarın Soma'da, sonra diğer yerlerde de mücadelemiz sürecek. Biz yönetim kurulu olarak mücadele konusunda kararlıyız.
Değerli Başkanlar, Linyit sahalarından önce, aynı dönemde bor madenlerine özel sektörü daha fazla sokmaya yönelik, özelleştirmeye yönelik bir hükümet girişimi ortaya çıktı. Eti Maden Hükümete 2840 sayılı yasanın 2. Maddesine bir fıkra ekleyen bir tasarı hazırladı:
Amaç: Hali hazırda yasa uygun olmamasına rağmen taşeron eliyle yapılan işleri yasal hale getirmek; Üretim sürecindeki bir kısım işleri de özel sektöre, taşerona vermenin yasal yolunu açmaktı. Genel müdürlüğün gerekçesi ise sendikamız ile Petrol-İş Sendikası'nın açtığı muvazaa davalarının genelde Eti Maden aleyhine sonuçlanmasıydı.
Sendika olarak biz, 4857 sayılı yasanın 2. Maddesindeki muvazaa düzenlemesini, 2840 sayılı yasa ile aşma çabasının da bir muvazaa hile olduğunu, bu madenlerin her aşamasında, yasada izin verilen hizmetlerin dışındakilerin devlet kurumu eliyle yapılması gerektiğini belirterek düzenlemeye karşı çıktık. Bu karşı çıkışımız kapsamlı bir raporla gerekçelendirdik. Türk-İş'i devreye sokarak, Enerji Bakanı ve Yardımcısıyla görüştük, haklılığımızı anlatmaya çalıştık. Tasarının, Meclis Komisyonu sürecinde ve özellikle tasarının alt komisyona havale edilmesi sürecinde de tasarının muhtemel sakıncalarını anlatmaya devam ettik. Bu süreçte sektördeki sendika ve meslek odalarından oluşan bor platformu ile ortak hareket ettik. Komisyonda yönetim kurulu üyesi arkadaşlarımız ve uzmanımız katılarak, görüşlerimizi bir sunuş ile anlattılar. Bu çalışmalar bir ölçüde etkili oldu ve alt komisyonda tasarının ucunun açıklığı az da olsa kısıtlandı.
Ancak, taşerona verilecek işlerin sınırlanması konusunda istediğimiz düzeyi yakalayamadık. Mevcut Kanunun 2. maddesine eklenen ve komisyonda kabul edilen fıkranın son hali şöyle oldu: Bu madenlerin ruhsat sahaları ve rezervleri Devletin mülkiyetinde kalmak ve elde edilecek ürün ve atıkların satışı Devlet eliyle yapılmak kaydıyla; dekapaj, ürün çıkarma, kırma eleme, ayıklama ve yıkama, paketleme, tahmil-tahliye, nakliye ile temizlik ve diğer benzeri işler ihale yoluyla üçüncü şahıslara gördürülebilir denilmektedir. Tasarı bu haliyle Sanayi ve Ticaret Komisyonunda kabul edildi. Bor madenlerinin özel sektöre açılmasını öngören tasarı genel kurula belirli ölçüde sınırlanarak indiyse bunda sendikamızın çalışmasının etkisi var. Ama gelinen nokta yeterli değildir. Genel kurul sürecinde de sendika olarak çalışmamız sürecektir.
Değerli Başkanlar, Sizlerin de bildiği gibi uzun bir yasama sürecinin ardından Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu Meclis'ten geçti. Cumhurbaşkanı da onaylayarak yürürlüğe girdi. Türk-İş'in biliyorsunuz cumhurbaşkanına yasanın iki maddenin vetosu için başvurusu vardı. Türk-İş, kurucularda aranacak niteliklerde kurucunun sadece fiilen çalışıyor olması koşuluna karşı çıkmış, sendikanın kurulduğu işkolunda çalışıyor olması gerektiğini belirtmiştir. Ki biz de buna katılıyoruz. Bu biraz da yandaş sendikacılık için düzenlenmiş bir maddedir.
Ayrıca, karmaşa, anarşi yaratacak bir maddedir. İkinci olarak Türk-İş, 30 ve daha az işçi çalıştıran işyerlerindeki işçiler için sendikal tazminatın kaldırılmasına karşı çıkmıştır. Kesinlikle karşı çıkılması gereken, yasanın en temel eksiklerinden birisidir. 30'un altındaki işyerlerinde örgütlenmeyi imkansız hale getirmiştir. Ayrıca, bu madde işverenlere adeta Sendikadan kurtulmak için işyerlerinizi 30'dan az işçi çalıştıracak biçimde bölün, taşeronlaştırın demektedir.
Değerli Başkanlar, Türk-İş veto istemine katıldık ancak, daha o kadar çok itiraz edilecek hüküm var ki, burada tek tek saymamız imkansız. Ama örneğin, ilk üç ay işkolu barajı aranmaması düzenlemesine karşı çıkılmalıydı. Çünkü bu düpedüz yandaş sendikacılık için yapılmış bir düzenlemedir. Yine, grev yasakları, grev ertelemesinin Danıştay'a götürülmesinin engellenmesi, grevin toplu iş sözleşmesi prosedürünün dışında yapılamaması gibi bir dizi itiraz konusu olabilirdi diye düşünüyoruz.
Sevgili Başkanlar, Sendikalar ve Grev Yasası ile birlikte ortaya çıkan İşkolları Yönetmeliği Taslağı da bir başka kargaşayı ortaya çıkardı. Bakanlığın işkolları yönetmeliği taslağı sendikalara Türk-İş tarafından gönderilerek görüş istenmiştir. Taslakta bizim işkolumuz kapsamına giren birçok iş başka iş kollarına dağıtılırken, başka işkollarındaki bazı işler de bizim işkolumuz içinde gösterilmiştir. Biz, sendika olarak iş kolumuzun kapsamını ve yönetmelikteki itiraz noktalarımızı belirten bir çalışma yaptık. Çalışmayı uzman bir hocanın mütalaası ile destekledik. Bu çalışma hem yazılı olarak Türk-İş'e iletilmiş, hem de 5 Kasım tarihinde yapılan toplantıda sözlü olarak aktarılmıştır. Aynı çalışma bizzat elden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na da iletilmiştir. Bu konudaki çalışmamız ve takibimiz sürmektedir.