Memurların Grev Hakkı ve 23 Mayıs grevi
Hükümet ile kamu çalışanları sendikaları arasında yürütülen "toplu sözleşme" görüşmelerinde, hükümetin yüzde 3+3 zam teklif etmesi karşısında KESK, Türkiye Kamu-Sen ve Birleşik Kamu-İş konfederasyonları 23 Mayıs'ta greve gitti. Greve son anda Memur-Sen'e bağlı Eğitim Bir Sen üyelerinin de katıldığı görüldü.
23 Mayıs'ta kamu çalışanlarının yaptığı grev son yılların en geniş katılımlı emekçi eylemi oldu. Pek çok alanda kamu hizmeti hissedilir bir biçimde durdu. Son derece kitlesel sokak eylemleri yapıldı. 23 Mayıs grevi geniş bir toplumsal destek sağladı.
23 Mayıs grevi bir kez daha ortaya koymuştur ki: Meşru ve kitlesel bir eylemin önünde hiç bir güç duramaz. Meşru olmayan ve toplum vicdanında kabul görmeyen yasalar kadük (geçersiz) kalmaya mahkûmdur.
Dünyanın demokratik olarak anılan her ülkesinde çalışanlar, işverenlerin ve hükümetlerin tekliflerini beğenmediklerinde veya onları protesto etmek istediklerinde, hak aramak istediklerinde greve ve toplu eyleme başvururlar. Bu olağan ve normal bir yol. Ancak sendikaların grev kararı almasının ardından hükümetten gelen gelen tepkiler ise şaşkınlık vericiydi.
Çalışma hayatıyla birinci derecede ilgili bakan olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik "Memurlar niye iş bırakacak, neden iş bırakacak ki. İş bırakma diye bir şey söz konusu değil ki. Ne mevzuatımızda ne yasalarımız da var" diyerek konunun özünden ne kadar uzak olduğunu ortaya koydu.
Ardından Başbakan Erdoğan AKP Grup toplantısından sonra gazetecilerin 'Memur zam oranını beğenmedi. Greve gideriz diyor' şeklindeki sorusuna da, 'Memurun grev hakkı yok' yanıtını verdi.
Ancak başbakan da bakan da yanılıyorlar. Memurun grev hakkı var. Sadece uluslararası hukuk açısından değil, Türkiye'nin iç hukuku açısından da memurun grev hakkı hem anayasal hem de yargı kararlarıyla güvence altına alınmıştır. Zaten böyle olduğu için 23 Mayıs'ta memurlar geniş bir katılımla grev haklarını kullanmıştır.
Aslında bunu en iyi bakan Çelik'in bilmesi gerekir. Bir kaç hafta sonra, Haziran ayı başında Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) yıllık konferansında hükümeti temsil edecek olan bakanın "ne mevzuatımızda var, ne yasalarımızda var" gibi gayri ciddi bir tutum alması manidar. Çünkü ILO normlarına göre kamu çalışanlarının grev hakkı var.
Türkiye ILO sözleşmelerini onayladı ve iç hukukunun bir parçası haline getirdi. Onaylanmış ILO sözleşmelerinin gereğini, üstelik anayasal bağlayıcılığına rağmen yerine getirmeyip "yasalarımızda yok" demek ciddiye alınır bir tutum değil. Anayasanın 90. Maddesine göre usulüne göre onaylanmış temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerle iç hukuk arasında aynı konuda bir uyuşmazlık çıkarsa uluslararası sözleşme hükümleri uygulanacaktır. Bu bir anayasal buyruktur ve sayın bakanı da başbakanı da bağlar.
Türkiye'de memurların grev hakkı olduğunu bir kez daha anlatalım:
Sayın başbakan ve sayın bakan, sizin hükümetiniz döneminde, 2004 yılında değiştirilen Anayasanın 90. maddesinin son fıkrasına göre usulüne göre onaylanmış uluslararası insan hakları sözleşmeleri kanun hükmündedir. Bu sözleşme ve antlaşmalar ile iç hukuk arasında uyumsuzluk söz konusu olursa uluslararası sözleşmeler uygulanır.
Sayın başbakan ve sayın bakan, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) 87 ve 98 sayılı sözleşmeleri ve BM İkiz Sözleşmeleri TBMM tarafından onaylanmış sözleşmelerdir ve bu sözleşmeler kamu çalışanların toplu sözleşme ve grev hakkını güvence altına almıştır. Bu sözleşmelerin hükümleri 657 ve 4688 sayılı yasalardan üstündür. ILO sözleşmeleri ve denetim organları kararlarına göre memurların grev ve toplu eylem hakkı vardır. Grev hakkının işçi veya memur olmakla bir ilişkisi yoktur.
Dahası sayın Başbakan, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) Türkiye'den bir kamu görevlisi tarafından açılan davada (Satılmış ve Diğerleri Davası) Boğaz köprüsünde bir gişe görevlisinin çalışma koşullarını protesto için yaptığı iş bırakma eylemi nedeniyle idare tarafından verilen cezayı sendika hakkında müdahale olarak görmüş ve hükümeti mahkum etmiştir. Yine İHAM, bir başka kamu görevlisine KESK tarafında düzenlenen toplu eyleme katılmasından dolayı verilen cezayı İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin sendika hakkını güvence altına alan 11. maddesinin ihlali olarak görmüştür (Karaçay Davası).
Sayın başbakan ve sayın bakan, kamu görevlilerinin grev hakkı olmadığını söylemeden önce lütfen ILO sözleşmelerini, denetim organı kararlarını ve İHAM kararlarını okuyunuz. İHAM kararlarına göre kamu görevlilerinin hak aramak amacıyla barışçı biçimde işi bırakması ve toplu eylem yapması İHAS'ın güvencesi hakkındadır. İHAS Türkiye'nin onayladığı bir sözleşmedir ve İHAM kararları bağlayıcıdır. Kamu çalışanın eylemi hukuksuzdur diyen hukuksuzluk yapmış olur.
Sayın başbakan ve sayın bakan size bir başka örnek daha: Türkiye'nin üyesi olduğu ILO'nun 87 sayılı sözleşmesi gereği kamu çalışanının grev ve toplu sözleşme hakkı vardır. Yine lütfen danışmanlarınızdan istetip ILO Sendika Özgürlüğü Komitesi kararlarını inceleyiniz lütfen. (ILO, Freedom of Association, Fifth (revised) edition, paragraf 572-580). Göreceksiniz ki devlet adına otorite kullanan kamu görevlileri hariç diğer bütün kamu görevlileri grev hakkına sahiptir. Evet genel müdürlerin, müsteşarların, üst düzey bürokratların grev hakkı sınırlanabilir ama diğer kamu görevlilerinin grev dahil toplu eylem hakkı vardır sayın başbakan.
Sayın başbakan ve sayın bakan, Danıştay 12. Dairesinin 2001/4415 sayılı kararını da okuyunuz lütfen. Danıştay 8. Dairesinin 1999/2668 sayılı kararını okuyunuz. Danıştay 12. Dairesinin 2005/313 sayılı kararını okuyunuz.
Göreceksiniz ki Danıştay'ın istikrar kazanmış görüşüne göre kamu görevlisinin sendikanın aldığı karar doğrultusunda işe gelmemesi, işini bırakması hukuka uygun bulunmuştur. Danıştay sendikanın aldığı karar nedeniyle işe gelmeyen kamu görevlisinin 657 sayılı yasaya göre aylıktan kesme ile cezalandırılmasını iptal etmiş ve sendikal kararla işe gelmemeyi geçerli bir mazeret saymıştır.
Kamu çalışanlarının grev hakkı ve iş bırakma hakkı konusunda hukuksal bir tartışma yoktur. Bu konudaki tartışma gerek ulusal gerekse uluslararası yargı organı kararlarıyla açıklığa kavuşmuştur.
Mesele başta sayın başbakan olmak üzere, bakanlar ve bürokrasinin bu kararlardan habersiz olması veya habersiz gibi davranmasıdır. Biz görevimizi yaptık sayın başbakanın ve bakanın bilgi eksikliğini gidermeye çalıştık ama hükümetin ve bürokrasinin bir bütün olarak bu konuda eğitime ihtiyacı var.
Bir önerimiz var: Hükümetin ve bürokrasinin, kamu çalışanlarının grev ve toplu pazarlık hakları konusundaki bilgisizliği ve ilgisizliğini gidermek için Profesör Mesut Gülmez Hocanın bu konuyla ilgili kapsamlı eserleri hükümet üyelerine ve üst düzey kamu görevlilerine dağıtılsın.