Genel Grev meşrudur ve Hukuka uygundur
Tekel işçisinin direnişi bir kez daha genel grevi sınıf hareketinin gündemine getirdi. Farklı emek örgütleri uzunca bir aradan sonra Tekel işçisinin muazzam direnişine destek için ortak tutum aldı. Türk-İş, DİSK, KESK ve Kamu-Sen'in yanında şimdiye kadar hükümeti protesto eylemlerine pek katılmayan Hak-İş ve Memur-Sen de bu birlikteliğe katıldı. (Ancak bunun göstermelik ve geçici bir yol arkadaşlığı olduğu ne yazık ki kısa sürede ortaya çıktı.)
6 sendikal konfederasyonun genel başkanları 21 Ocak 2010 tarihinde yaptıkları ortak toplantı sonucunda Tekel işçilerinin sorununun çözümü için ortak tutum açıkladılar. 6 konfederasyon tarafından yapılan ortak açıklamada, 'Konfederasyonlar, 4-C uygulamasını kabul etmemekte ve kaldırılmasını talep etmektedir' denildi.
Açıklamada 'Hükümetle yapılacak görüşmelerden 26 Ocak 2010 Salı gününe kadar sonuç alınamaması halinde aynı saatte konfederasyonlar, dayanışma grevi ve üretimden gelen gücün kullanılacağı tarih dâhil olmak üzere bir araya gelecektir' denilerek genel grev işareti verildi. Hükümetin çözüm işareti vermemesi üzerine konfederasyonlar 26 Ocak 2010 Salı günü bir araya geldi ve Erdoğan'la görüşmeden olumsuz sonuç çıkması halinde 3 Şubat Çarşamba günü 'üretimden gelen güçlerini kullanarak' bir günlük genel greve gitme kararı aldı. Daha sonra iş bırakma eyleminin tarihi 4 Şubat 2010 olarak değiştirildi.
Türk-İş Genel Başkanı Kumlu imzasıyla üye sendikalara gönderilen 2 Şubat 2010 tarihli genelgede 'Türk-İş ve Türk-İş'e bağlı sendikalara üye işçiler ise Anayasa'nın çalışma hakkı ve ödevi ile ilgili düzenlemede tanınan 'çalışmama hakkını' kullanarak 4 Şubat 2010 Perşembe günü saat 08.00-17.00 arasında kendilerini izinli sayacaktır' denildi. Genelgede 'genel grev' ifadesi kullanılmasa da bu eylemin adı kuşkusuz genel grev idi. Ancak uygulamada istenen sonuç alınamadı. Genel grevden daha çok bir genel eylem manzarası ortaya çıktı. Mal ve hizmet üretiminde ciddi bir aksama yaşanmadı. Bunun en önemli nedeni genel grevin sonuçlarından duyulan kaygıdır. Oysa genel grev öyle bir eylem türüdür ki başarılı olduğunda kendi hukukunu yaratır.
Türkiye işçi sınıfı hareketi geçmişte de çeşitli genel grev girişimlerinde bulundu. Bunların bir bölümü kısmen başarılı oldu. Bir bölümü ise etkisiz eylemler olarak kaldı.
15-16 Haziran 1970'de İstanbul ve Kocaeli'de 70 bini aşkın işçinin katıldığı iki günlük direniş ülke genelini kapsamasa da genel grev özelliği gösteren ilk büyük işçi eylemi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türk-İş Genel Başkanı Halil Tunç, 16 Haziran 1975 tarihinde Demirel başkanlığındaki 1. Milliyetçi Cephe Hükümetinin kıdem tazminatı hakkını sınırlandırması girişimine karşı İzmir'de elektrikleri keserek 8 saat süreyle kısmi bir genel greve bizzat öncülük etti. Yine Halil Tunç Başkanlığı'ndaki Türk-İş, Meclis ve Senato başkanlarının seçilememesini protesto için 24 Aralık 1975 tarihinde 1 saatlik genel direniş kararı aldı. Ancak Meclis ve Senato başkanlarının seçilmesi nedeniyle bu karar uygulanmadı.
Türk-İş 3 Ocak 1991'de 'genel uyarı eylemi' eylemi adı altında 12 Eylül sonrasının ilk genel grev girişiminde bulundu. Dönemin Türk-İş Başkanı Şevket Yılmaz 3 Ocak'ta işe gitmeyeceğini, evinde oturacağını ve işçilerin de öyle yapmasını istedi. 3 Ocak 1991 genel eylemi kısmen uygulanabildi.
13 Ağustos 1999'da sosyal güvelik reformuna karşı alınan 'genel eylem' kararı ise ne yazık ki etkin biçimde uygulanamadı. Bu nedenle dönemin hükümeti 17 Ağustos 1999 depreminin acıları sürerken yasayı meclisten çıkartmakta tereddüt etmedi.
4 Şubat 2010 iş bırakma eyleminin adı genel grev olmasa da özü genel grev kararıdır. Önemli olan eylemin nasıl adlandırıldığı değil özüdür, nasıl uygulandığıdır. Uzunca bir aradan sonra genel grev kararı alınması son derece önemliydi ancak bu karar hakkıyla uygulanamamıştır. Kararın uygulanamamasının en önemli nedeni genel grevin sonuçlarından duyulan kaygı, genel grevin meşruiyeti ve hukuksallığı konusundaki soru işaretleridir. Başbakan hak arayan işçileri ve sendikacıları 'yeniçeri'lere benzetse de, genel grev ve üretimden gelen gücü kullanmak işçi sınıfı mücadelesinin en önemli araçlarından biridir, dahası işçilerin hakkıdır.
12 Eylül Anayasası'nın 54. maddesi ile genel grev yasaklansa da genel grev bir haktır, meşrudur. En son 25 Kasım 2009'da KESK ve Kamu-Sen öncülüğünde kamu çalışanları genel grev hakkını etkin bir biçimde kullanmıştır ve bu iş bırakma eyleminden dolayı kimsenin burnu kanamamıştır.
Öte yandan genel grev siyasi iktidarın kararlarını değiştirmek için, etkilemek için yapılır. Genel grevler bazen siyasal iktidarın çekilmesiyle veya seçim kaybetmesiyle de sonuçlanabilir. 1972'de İngiliz maden işçilerinin grevi sonucunda muhafazakâr hükümet istifa etmek zorunda kalmıştı. 1989 Bahar Eylemleri ile 3 Ocak 1991 genel grevi ve madenci yürüyüşü, ANAP iktidarının gidişini hazırlamıştı. Bunu daha sonra Mesut Yılmaz Türk-İş'in bir toplantısında bizzat itiraf etmişti.
Fransa'da neoliberal Alain Juppe hükümeti 1994'te bütün ülkeyi saran grev dalgasının ardından istifa etmek zorunda kalmış ve yapılan seçimlerde sendikaların da desteğiyle sosyalistler iktidara gelmişti. Genel grev işte böylesine önemli bir araçtır.
Genel grev haktır. Genel grevin yasadışı olduğu iddiası geçersizdir. Genel grev meşruluğunu katılımından ve etkisinden alır. Dahası genel nitelikli grevler sadece meşru değil hukuksaldır. Anayasa Mahkemesi 13 Ağustos 1999 genel eylemi nedeniyle önüne gelen bir kararda yasama, yürütme ve yargı organlarının bir karar almasını veya bu organlarca alınmış bir kararın değiştirilmesi amacıyla yapılacak kanun dışı grevlere ceza verilmesini öngören 2822 sayılı yasanın 73/3 maddesini iptal etmiştir (2008/44 sayılı karar). Anayasa Mahkemesi mesleki, ekonomik ve sosyal amaçla genel nitelikli bir grev yapılmasını hukuka uygun bulmuştur. Dolayısıyla hükümet kararlarını etkilemek ve değiştirmek amacıyla yapılacak grevlere ceza uygulanamaz.
Öte yandan ILO Sendika Özgürlüğü Komitesi ile İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de çeşitli kararlarında hükümet kararlarını etkilemek ve değiştirmek amacıyla, mesleki, ekonomik ve sosyal taleplerle yapılacak genel nitelikli grevleri ve eylemleri hak olarak kabul etmiştir.
Kuşkusuz sendikaların genel grev ve genel eylem kararlarının amacı 'hükümet devirmek' değil, hükümet politikalarını kararlarını eleştirmek, değiştirmek, emek karşıtı kararlardan geri dönülmesini sağlamaktır. Kuşkusuz bu eylemlerin yaratacağı demokratik etkiyle kamuoyu etkisiyle bu eylemlerin doğrudan siyasal sonuçları da olabilir.
Sonuç olarak işçilerin ekonomik ve sosyal haklarını ve çıkarlarını korumak amacıyla iş bırakması, genel eylem ve genel grev adı altında mal ve hizmet üretiminden gelen gücünü kullanması meşrudur ve hukuka uygundur. Tam da bu nedenledir ki bugüne değin alınan ve kısmen uygulanan genel eylem ve genel grev kararları nedeniyle hiçbir sendikacı ve işçi ciddi bir yaptırıma uğramamıştır.
Sözün özü işçi sınıfı ve sendikalar genel grev yapmaktan değil, yapamamaktan kaygı duymalıdır. Genel grev yapabilme kapasitesini yitiren bir işçi hareketini hiç kimse dikkate almaz.