Hükümet programı ve işçiler
12 Haziran 2011 seçimlerinden sonra kurulan 61. hükümetin programı Başbakan Erdoğan tarafından TBMM'ye sunuldu. 3. Erdoğan hükümeti olan 61. hükümetin programında işçiler ve çalışma hayatı açısından kritik bazı hedefler yer alıyor.
Bunlardan biri kıdem tazminatı fonunun kurulması diğeri ise işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi. Diğer önemli konu başlığı ise sendikal yasalarda yapılacak değişiklikler konusu. Her üç konu da işçileri çok yakından ilgilendiriyor.
Özellikle kıdem tazminatı fonunun kurulması hedefinin hükümet programına girmiş olması son derece kritik. Bu durum ciddi bir riske işaret ediyor. Uzun zamandır gündemde olmasına karşın kıdem tazminatı fonu ilk kez AKP hükümetinin programına girmiş oldu. Fon kurulması 59 ve 60. hükümetlerin programında yer almamıştı. Böylece kıdem tazminatı fonu resmi bir hükümet hedefi haline gelmiş oldu.
KIDEM TAZMİNATI TEHLİKEDE
Kıdem tazminatı fonuna ilişkin hükümet programında şu ifadeler yer alıyor: "İşçilerimizin büyük çoğunluğunun alamadığı, işletmelerimizin üzerinde ödeme baskısı oluşturan, çalışma hayatının en önemli sorun alanlarının başında gelen kıdem tazminatı sorununu kazanılmış hakları koruyan ve bütün işçilerin kıdem tazminatlarını garanti altına alan bir fon teşkil etmek suretiyle, sosyal taraflarla istişare içinde çözeceğiz."
Bu gerekçelendirme oldukça ilginç. Kıdem tazminatı fonu işçilerin kıdem tazminatı almalarını sağlayacak bir düzenleme olarak sunulmakta. Yıllardır işletmelerin üzerinde yük olduğu ve işgücü piyasası esnekliğini yok ettiği ve katılığa yol açtığı gerekçeleriyle gündeme getirilen fon bu kez işçilerin yararına bir araç olarak sunulmaktadır. 1930'lardan bu yana var olan bir işçi hakkını budayacak olan fon mekanizması kıdem tazminatını koruyucu bir mekanizma olarak anlatılmakta. İşçilerin büyük çoğunluğunun alamadığı kıdem tazminatının fon sayesinde alınabileceği gibi cazip bir gerekçe ileri sürülmekte.
Kıdem tazminatı fonu (Hak-İş dışında) sendikaların yıllardır şiddetle karşı çıktığı bir mekanizma. Türk-İş Genel Kurulu, kıdem tazminatı fonunun gündeme gelmesi durumunda genel greve gitme kararı almıştı. İşçilerin bir bölümünün çeşitli nedenlerle kıdem tazminatlarını alamadıkları bir gerçek. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin bir bölümü kıdem tazminatını ödememek için çeşitli hileli yollara başvurabilmekte. Ancak bu sorunun çaresi kıdem tazminatı fonu değildir. Çalışma hayatının daha düzenli yoğun denetlenmesi ve hileli-yasa dışı yollarla kıdem tazminatı yükümlülüğünden kaçmak isteyen işverenlerin yasalara bağlı çalışmasının sağlanması bu tip aksaklıkları azaltacaktır.
Kıdem tazminatı alamayan işçiler de bu yolla kıdem tazminatı alacak gerekçesiyle fon kurmak "dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak" anlamına gelir. Böylece kıdem tazminatının gerçek işlevi ortadan kalkar. Kıdem tazminatı fonu, işverenin kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğünün (işverenlerin prim ödeyecekleri) bir fona devredilmesi anlamına geliyor. İşverenler her ay belli bir prim tutarını bu fona yatıracaklar. Hak eden işçiler de işverenden değil bu fondan kıdem tazminatı alacaklar. Böylece işverenler işten çıkarma/ayrılma sırasında hak kazanan işçiye kıdem tazminatı ödemeyecekler. Kıdem tazminatı ile işverenin bağı kopmuş olacak. İşveren tıpkı işsizlik sigortası primi ödüyor gibi kıdem tazminatı fonu primi ödeyecek. Böylece işveren açısından işten çıkarmanın maliyeti azalmış olacak.
Fon işçinin iş güvencesini azaltacak, esnekliği artıracak bir uygulama olacak. Öte yandan işverenlerin söz konusu fona ödeme yapmamaları veya eksik ödeme yapmaları durumunda (tıpkı sosyal güvenlik primlerinde olduğu gibi) fon açık verebilecek ve bu açık kamunun üzerine yıkılabilecek. Kısaca fon uygulaması kıdem tazminatı hakkının budanması olacaktır. İşveren işçi çıkarırken kıdem tazminatı maliyetini hesaplamayacaktır. Bu durum işten çıkarmaları yoğunlaştıracaktır. Kıdem tazminatı fonunun kurulması zaten sınırlı olan iş güvencesini daha da sınırlı etkisiz hale getirecektir.
YENİ ESNEKLİK TÜRLERİ KAPIDA
Hükümet programındaki ikinci kritik konu esnekliktir. Seçim öncesi hazırlıkları yapılan ve "ulusal istihdam stratejisi" adıyla bilinen çalışmanın önümüzdeki günlerde meclis gündemine geleceği anlaşılıyor. Hükümet programında açık bir hedef olarak "işgücü piyasasının esnekleştirilmesi" ve "işgücü piyasasının katılıklarının" giderilmesi hedeflerine yer verilmiş ve bu birkaç kez tekrarlamıştır.
Tıpkı kıdem tazminatı fonu gibi esneklik de çalışanların için pek faydalı ve insani bir uygulama olarak sunulmaktadır. Hükümet programında esneklikle ilgili şu ifadeler yer alıyor: "İstihdamın artırılması ve kayıt dışılığın azaltılması amacıyla güvenceli esneklik anlayışı ve 'işi değil insanı koruma' ilkesi çerçevesinde işgücü piyasamızın katılıklarının gidererek başta genç, kadın ve vasıfsız işgücümüz olmak üzere işsizlerimize nitelik kazandırarak işe girişi kolaylaştıracağız."
Hükümet programı, esnekliği ve işgücü piyasasının "katılıklarının" giderilmesini (diğer bir ifadeyle güvencesizlik) işsizliğin azaltılmasının çözümü olarak sunmakta. Hükümet programında esneklik ve katılığın giderilmesi konusunda ayrıntı yer almıyor ama seçim öncesi yapılmış olan hazırlıklardan gündeme gelebilecek konuları biliyoruz: Bölgesel asgari ücret, kiralık işçilik, alt işveren uygulamasının yaygınlaştırılması, kıdem tazminatı fonu belli başlıları.
İnanılır gibi değil ama önümüzdeki günlerde işçilerin kazanılmış haklarını budayacak olan esneklikle ilgili düzenlemeler, işçilerin yararına ve yeni iş alanları yaratan politikalar olarak pazarlanacak. Yıllardır sermaye tarafından talep edilen düzenlemeler "işçilerin için" yapılmış gibi yapılacak.
SENDİKAL YASALAR VE ILO NORMLARI
Hükümet programında çalışma hayatı ile ilgili üçüncü nokta sendikal yasalarla ilgili değişikliklerdir. Program 2010 yılında yapılan Anayasa değişiklikleri ile sendikal hak ve özgürlüklerde önemli iyileştirmeler yapıldığı savunulmakta ve memurlara verilen toplu sözleşme hakkının bunların en önemlilerinden biri olduğu ileri sürülmektedir. Programda bu hakkın kullanılması için 4688 sayılı yasada değişiklik yapılacağı belirtilmektedir.
Programda "Çalışanlarımızın örgütlenme ve toplu pazarlık haklarını düzenleyen 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunlarını ILO ve AB normlarını dikkate alarak yeniden düzenleyeceğiz" taahhüdüne de verilmektedir. Ancak 4688 sayılı yasanın ILO ve AB normlarına uygun hale getirilmesinden söz edilmemektedir. Bilindiği gibi gerek anayasa değişiklikleri gerekse 4688 sayılı yasa memurların sendikalaşma, toplu eylem-grev hakları konusunda ciddi sınırlamalar içeriyor. Önemli bir kamu çalışanı grubu sendikalara üye olamıyor ve ayrıca tüm memurlar için grev yasak. Memurların tümünü kapsayan bir grev yasağı ILO, AB ve Avrupa Konseyi normlarına açıkça aykırılık oluşturuyor.
Öte yandan hükümet programında 2821 ve 2822 sayılı yasaların ILO ve AB normlarını dikkate alarak düzenleneceği ifadesi önemli. Ancak bunun ne kadar uygulamaya geçeceği soru işareti çünkü AKP hükümetleri 9 yıldır bu yönde ciddi hiçbir adım atmadı. 2821-2822'yi ILO normlarına uygun hale getirmedi. Bu konuda ileri sürülen "sosyal taraflar aralarında uzlaşmadı, o yüzden yapamadık" gerekçesi inandırıcı değildir. Son derece tartışmalı konularda toplumsal kutuplaşma pahasına yasal düzenleme yapan hükümetin sendikal özgürlükler konusunda böyle bir gerekçeye dayanması inandırıcı değildir. Sendikal yasaların ILO normlarına uygun hale gelmemesinin en önemli nedeni sermeye çevrelerinin basıncı ve hükümetin bu basıncı dikkate almasıdır.
Şimdi programda ILO ve AB normlarına uygun sendikal yasalar hedefi yer alıyor. ILO ve AB normlarının neler olduğu belli. Bunlar yıllarca yazıldı çizildi. ILO ve AB normları yasaksız-engelsiz özgür bir sendikal yaşam, tüm çalışanlara grevli toplu sözleşmeli sendikal hak anlamına geliyor. ILO normları notersiz sendika üyeliği, barajsız toplu sözleşme düzeni anlamına geliyor. Sendikalaşma ve toplu sözleşme türü ve düzeyi konusunda yasal bir sınır olmaması anlamına geliyor. Umarız artık sözde değil özde ILO normlarına uygun sendikal yasalar gündeme gelir.