1 Mayıs'ın kökleri
1 Mayıs işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü bu yıl ülkemizde yaygın ve kitlesel eylemlerle kutlandı. İşçiler, çalışanlar daha insanca yaşama ve çalışma koşulları için meydanları doldurdular. Daha birkaç yıl öncesine kadar öcü gibi gösterilen ve engellenen 1 Mayıs artık özgürce kutlanmaya başladı. Kuşkusuz bu yaygın ve geniş katılımlı kutlamalar bu konuda ısrarlı davranan işçilerin, sendikaların ve toplumsal muhalefetin büyük bir kazanımıdır. 1 Mayıs 2011 "hak verilmez, alınır" şiarını bir kez daha doğruladı. Bu yazımızda 1 Mayıs'ın köklerine ilişkin gerçekleri özetlemeye ve bu konudaki eksik değerlendirmeleri ele almaya çalışacağız.
1 Mayıs 19. yüzyılın ikinci yarısında sekiz saatlik iş günü mücadelesi içinde doğdu, daha sonra uluslararası planda işçilerin dayanışma günü, emeğin bayramı olarak kutlandı. 1 Mayıs vahşi kapitalizme karşı daha insanca çalışma ve yaşama talebinin, sosyal adalet mücadelesinin ve dayanışmanın simgesi oldu. Zaman zaman içeriğinden uzak yaklaşımlarla, devlet törenleriyle de kutlandığı oldu. Çalışanların sorunlarının daha ağır olduğu ülkelerde daha gergin kutlamalar gündeme geldi, egemen sınıfların şiddete başvurarak engellediği kutlamalar yaşandı. Batı ülkelerinde zaman zaman şenliklerle ya da cılız gösterilerle kutlandı. Ama 120 yılı aşkın bir süredir sendikalar, işçiler, emek yanlısı partiler 1 Mayısı kutlamaya ve önemli gördükleri siyasal/sosyal talepleri dile getirmeye devam ettiler. Bugün yeryüzünde 1 Mayıs günü gösteri yapılmayan pek az ülke kaldı.
Vahşi Kapitalizme Karşı İnsanca Yaşama Mücadelesi
Sanayi devriminin ürünü olan işçi sınıfı sermayenin devasa gücü karşısında tek başına bir hiçti. Bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler liberal anlayışı büyük sosyal yıkımlara, acılara yol açmış ve sanayi devrimi beraberinde sosyal sefaleti de getirmişti. Varoşlardaki ağır yaşama koşulları yanında, fabrikalardaki ağır çalışma koşulları; uzun çalışma saatleri, düşük ücretler; kadın ve çocuk emeğinin yoğun biçimde kullanılması dönemin karakteristik özelliğidir. Robert Owen, bu dönemde çocuk emeğinin kullanımı hakkında ?Britanya?nın İşveren Fabrikatörlerine Mektup'ta (1818) şu ifadelere yer vermektedir:
"Çocukların, neredeyse bebekliklerinden itibaren, hepsi de az veya çok sağlıksız olan fabrikalarımızda çalıştırılmalarına izin veriliyor. Bütün zamanlarını açık havada yapacakları sağlıklı egzersizlerle okul arasında paylaştırılması gereken bir yaşta, dört duvar arasında uzun, tekdüze ve yorucu bir çalışmaya mahkûm ediliyorlar" (1)
Owen, çocukların o dönemde tekstil fabrikalarına altı yaşında işe başlatıldıklarını, bazen beş yaşında da çalıştırıldıklarını, çalışma süresinin kışın ve yazın yasal olarak sınırsız olduğunu, genellikle on dört saat, bazen on beş saat hatta para canlısı ve insanlık dışı işverenler tarafından on altı saate kadar uzatıldığını yazmaktadır.(2)
Uzun ve ağır çalışma koşullarına karşı yükselen tepkiler ve toplumun kendini savunmak için geliştirdiği hareketler klasik liberalizmi geriletmeye başladı ve çalışma yaşamının düzenlenmesi gündeme gelmeye başladı. İngiltere'de 1802'de kabul edilen ilk fabrika yasası sadece çocukları kapsıyordu. Yetişkin işçiler bu yasanın dışında tutuldu. Bu yasa ile tekstil fabrikalarında çocuk işçilerin çalışma süreleri 12 saat ile sınırlandırıldı fakat uygulamada bu kural işlemedi. Çünkü hiç bir denetçi atanmadı. 1833 Fabrika Yasası ile dokuz yaşından küçük çocukların tekstil fabrikalarında çalışmaları yasaklandı. 9-13 yaş arası çocukların günlük çalışma süresi ise günde 9 saat ve haftada 48 saat ile sınırlandı.14-18 yaş arası çocuklar günde 12, haftada 69 saat çalıştırılabilecekti.
Bu dönemde müfettişler görevlendirildi ancak müfettiş sayısı son derece sınırlı olduğu için müfettiş başına 2700 fabrika ve 250 bin işçi düşüyordu(3). 1847'de çıkarılan bir On Saat Yasası ile kadın ve genç işçilerin tekstil sektöründeki günlük çalışma süreleri on saat ile sınırlandırıldı. Bu yasa yetişkin erkek işçileri kapsamıyordu.
1830'ların ortasından 1848'e kadar İngiltere'de sosyal muhalefete damgasını vuran ve başlangıçta bir genel oy hareketi olan Chartizm (Çartizm) daha sonra bir sosyal içeriğe kavuştu. Chartistler 1840'lı yıllarda sekiz saatlik iş günü, çocukların çalıştırılmasının yasaklanması, emekçilerin maddi koşullarının iyileştirilmesi gibi talepleri genel oy hakkı talebi ile birlikte savunmaya başladılar.(4)
1848 Fransız Anayasası, bir yandan seçme ve seçilme hakkını güvence altına aldı, diğer yandan ise günümüzün çağdaş sosyal devlet anlayışının dayandığı ilkeleri ilk kez hükme bağlandı. 1848 devriminde önemli rolleri olan işçiler "sosyal cumhuriyet" ilanını; çalışma sürelerinin azaltılmasını ve çalışma hakkının tanınmasını istiyordu. 1848 devrimi ile kurulan geçici hükümet işçilerin talebi olan "çalışma hakkını" tanıdı, iş saatleri Paris'te on saate, Paris dışında 11 saate indirildi. 1848 Devrimi yenilince çalışanların taleplerinin uygulanması mümkün olmadı.
Ancak devletin, piyasaya yönelik müdahale girişimleri ve çalışma yaşamına ilişkin iyileştirmeler her dönemde olduğu gibi sermaye çevrelerinde hoş karşılanmıyordu. Charles Dickens, sermaye sahiplerinin bu ayak direyişlerini şöyle hicveder:
"Emin olun, Coketown'lu fabrikatörler kadar narin bir porselen bulamazsınız. Onlardan çocuk işçileri okula yollamaları istenince hemen iflasın eşiğine gelirler. Fabrikalarını denetlemek için müfettişler atanınca iflas ederler. Müfettişler, makineleri ile insanları doğramaya pek hakları olmadığını söylediklerinde mahvolurlar. Bu kadar çok duman çıkarmak zorunda olmadıkları ihsas edildiğinde tümüyle yıkıma uğrarlar"(5).
Sekiz Saatlik İş Günü Hareketi
1850'li yıllarda ABD ve İngiltere'de günlük çalışma süresini 10 saate indiren yasalar kabul edildi. Ancak işçiler 24 saat olan günün 8 saatini çalışmak, 8 saatini uyumak, 8 saatini de dinlenerek ve eğlenerek geçirmek istiyorlardı.
1860'lı yıllarda ABD'de günlük çalışma süresini 8 saate indirmeyi amaçlayan örgütlenmelere gidildi, dernekler kuruldu ve grevler, gösteriler yapıldı. Düşük ücrete ve uzun iş gününe karşı sürdürülen bu mücadele, 1. Enternasyonal'in 1866 yılında toplanan kongresinde yasal çalışma süresinin 8 saat olması talebinin kabul edilmesiyle uluslararası bir boyut kazandı.
8 saatlik işgünü mücadelesi 1880'lerde ivme kazanmaya başladı. Ancak düzenlenen grevler ve gösteriler güvenlik güçleri tarafından zor kullanılarak bastırılmaya başlandı. 1884-1886 yılları arasında ABD'de, Japonya'da, Fransa'da, Rusya'da 8 Saatlik iş günü talebiyle grevler yapıldı.
Amerikan kongresi kamu sektöründe 8 saatlik iş gününü 1868'de benimsedi. Ancak bu uygulama özel sektör işyerleri için geçerli değildi. 1884'te ABD'de örgütlü iki işçi sendikasından biri olan Örgütlü Meslekler Federasyonu 8 saatlik işgünü talebiyle 1 Mayıs 1886 tarihinde ülke çapında grevler ve gösteriler düzenleme kararı aldı.
1 Mayıs 1886 günü ABD'de 10'dan fazla kentte 350 bin dolayında işçinin katıldığı gösteriler yapıldı. Chicago'daki 1 Mayıs gösterilerine ise 80 bin kişi katıldı. Chicago'da yapılan gösterilerde hiçbir olay yaşanmadı. The New York Times, 1 Mayıs 1886 gösterilerini "Batı İşçisi Yürüdü, 8 Saat Hareketi Chicago'da, İşçiler Yürüdü, Nutuklar dinledi ancak hiçbir şiddet girişimi olmadı" başlığıyla veriyordu(6). İşçiler, on saatlik ücretlerinde bir indirim olmaksızın sekiz saatlik iş günü istiyordu. Chicago sekiz-saatlik iş günü hareketinin arı kovanı olmuştu; ülke tarihinin o güne değin en büyük işçi gösterisi Chicago 1 Mayıs 1886 gösterisi olmuştu. Ancak bu yükselişin yaratabileceği potansiyeller Mc Cormick Harvester fabrikasında ve Haymarket (Samanpazarı) meydanı olaylarıyla tahrip edilecektir.(7)
3 Mayıs 1886 günü Chicago'da Kurulu International Mc Cormick Harvester fabrikasında anarşist sendikacıların öncülük ettiği ve Şubat ayından beri süren grevi işveren grev kırıcıları kullanarak kırmak istedi. Grevci işçiler, grev kırıcıları fabrikaya sokmak istemedi. Grevcilerin üzerine polis tarafından açılan ateş sonucunda 4 işçi öldü. Olayları protesto etmek için 4 Mayıs 1886 günü Chicago Samanpazarı meydanında bir protesto gösterisi düzenlendi. Olaysız biçimde süren gösteri polis tarafından dağıtılmak istenirken kimin tarafından atıldığı bugün bile hâlâ belirlenemeyen bir bomba, polis şefinin ölmesine ve çok sayıda polisin yaralanmasına yol açtı. Bu sırada polisin göstericiler üzerine açtığı ateş neticesinde ise yaklaşık 10 kişi öldü 50 kişi ise yaralandı.(8)
Atılan bomba bahane edilerek 8 sendikacı tutuklandı. Yapılan yargılamada tutuklanan sendikacıların polislere atılan bomba ile bağlantılı olduklarına dair ne bir kanıt, ne de bir şahit bulunabildi. Ancak yaratılan işçi ve sendika düşmanı hava nedeniyle jüri zanlıları suçlu kabul etti. 8 sendikacının 7'si idama mahkûm edildi. 5'inin cezaları onaylandı ikisinin cezaları müebbet hapse çevrildi. İdamı onaylananlardan Louis Lingg tutulduğu cezaevinde devlete göre intihar etti, sendikacılara göre ise öldürüldü. Diğer 4 sendikacı George Engel, Adolph Fischer, Albert Parsons ve August Spies 11 Kasım 1887 tarihinde idam edildiler.
İdamların üzerinden altı yıl geçtikten sonra hapiste bulunan üç sendikacı eyalet valisi tarafından 1893 yılında koşulsuz olarak affedildi. 4 Mayıs 1886'da Samanpazarı'ndaki gösteriye ateş açma emrini veren polis şefleri görevi kötüye kullanmaktan dolayı 1889 yılında meslekten ihraç edildiler.
Samanpazarı olayları Amerikan işçi hareketinde bir dönüm noktası ve gerilemenin başlangıcı olarak değerlendirilmektedir. 1 Mayıs ile ilgili pek çok kaynak Chicago Samanpazarı olaylarını 1 Mayıs geleneğinin doğuşu olarak kabul etmektedir. Oysa görüldüğü gibi Chicago Samanpazarı olaylarının doğrudan 1 Mayıs ile bağlantısı yoktur. 1 Mayıs gösterileri bu olayların gölgesinde kalmıştır. Ve takip eden yıllarda alınan 1 Mayıs kararları 8 saatlik iş günü mücadelesi doğrultusunda alınmıştır.
1 Mayıs'ın Gelenekselleşmesi
Amerikan Emek Federasyonu (AFL) 1888 Aralık ayında yaptığı kongrede 8 saatlik işgünü için bir kampanya başlatma kararı aldı. Kampanya 1 Mayıs 1890?da bir genel grevle tamamlanacaktı. Ancak bu kampanya istenen sonucu vermedi.(9)
Temmuz 1889'da Paris'te toplanan 2. Enternasyonal Kongresi, Amerikan Emek Federasyonu'nun kararına atıfta bulunularak 8 saatlik işgünü için 1 Mayıs 1890'da bütün dünyada 8 saatlik işgünü için uluslararası gösteriler düzenlenmesi kararını benimsendi. İkinci Enternasyonal'in 1 Mayıs için aldığı karar sekiz saatlik iş günü ile ilgilidir ve AFL'nin kararına atıf yapmaktadır. Chicago Samanpazarı olaylarına ise en küçük bir atıf yoktur.(10)
İkinci Enternasyonalin çağrısı üzerine yapılan 1 Mayıs 1890 gösterileri görkemli olur. Londra'daki 1 Mayıs gösterisine yarım milyon işçi katılır. New York Times, 1890 1 Mayıs gösterilerini "Emeğin İmdat Çığlığı, İşçiler 8 Saat İçin Yürüdü, Hiçbir Olay çıkmadı" başlığı ile birinci sayfadan veriyordu.(11)
1 Mayıs daha sonraki yıllarda da işçi sınıfının 8 saatlik iş günü için eylem günü olmaya devam etti. Ancak 1 Mayıs gösterileri egemen çevreler için bir huzursuzluk ve tedirginlik kaynağı olmaya devam etti. 1892 1 Mayıs'ında pek çok yerde gösteri düzenlenmesine izin verilmedi. Londra'da 300-500 bin kişinin 1 Mayıs gösterilerine katıldığını bildiren New York Times'ın birinci sayfasından kullandığı başlığı oldukça ilginçti "1 Mayıs Alarmı Yersiz". Gazete, 1 Mayıs gösterilerini "geniş katılımlı ama düzenli işçi gösteriler" olarak niteliyor ve küçük sorunlar dışında 1 Mayıs gösterilerinin olaysız geçtiğini vurguluyordu.(12) 1 Mayıs sadece 1890'larda değil 2000'lı yıllarda da yersiz alarmlara konu olmaya devam edecekti.
1893 gösterileri Avrupa'nın pek çok kentinde yapıldı. New York Times, 1893 gösterilerini, "Herkes sekiz saatlik iş günü istiyor, Avrupa çapında büyük gösteri" başlığı ile veriyordu.
Versailles (Versay) Barış Antlaşması'nın (1919) 427. maddesi ile benimsenen dokuz temel ilkenin arasında, sekiz saatlik işgünü ve 48 saatlik çalışma ve en az 24 saatlik haftalık tatilin uygulanması. Bu tatilin olabilen her yerde Pazar günü olması? hedefleri de yer aldı. Böylece işçi hareketinin uzun on yılları kapsayan mücadelesi ilk önemli sonucunu vermişti.
1 Mayıs, 8 saatlik iş günü hedefine varılmasından sonra da işçi sınıfının uluslararası bayramı olarak kutlanmaya ve işçilerin taleplerini kitlesel olarak dile getirdikleri bir gün olarak önemini korumaya devam etti.
Günümüzde de 1 Mayıs işçi sınıfının daha insani yaşama ve çalışma koşulları mücadelesinin simgesi olmaya devam ediyor.
(1) Robert Owen, Yeni Toplum Görüşü, Çeviren: Doğan Şahiner, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1995, s. 96.
(2) (Erişim, 15 Nisan 2004)
(3) Duncan Townson, Dictionary of Modern History 1789-1945, London: Penguin Books, 1994. s. 257
(4) Murat Sarıca, Siyasal Tarih, İstanbul: Filiz Kitabevi, 1980, s. 107.
(5) Aktaran Ahmet İnsel, Neo-Liberalizm, Hegemonyanın Yeni Dili, İstanbul: Birikim Yayınları, 2004, s.52
(6) The New York Times, May 2, 1886
(7) Joseph G. Rayback, A History of American Labor, Expanded and Updated, Newyork: The Free Press, 1966, s. 166
(8) Rayback, s. 166
(9) Rayback, s. 195
(10) Yıldırım Koç, 1 Mayıs'ın Kaynağına İlişkin Yanlışlar, Türk-İş Dergisi, Temmuz 1995.
(11) The New York Times, May 5, 1890
(12) The New York Times, May 2, 1892