Taşeron Büyük Kurultayı Gerçekleşti
HABER / DUYURU

Taşeron Büyük Kurultayı Gerçekleşti

Türkiye Maden İş Sendikası -

Ulusal TV’nin düzenlediği ‘Taşeron İşçiliği Büyük Kurultayı’ 8 Ocak 2018 Pazar günü, İstanbul Üsküdar’da bulunan Petrol-İş Sendikası Genel Merkezi’nde yapıldı. Emek örgütleri, işçiler ve basın mensuplarının yer aldığı kurultaya , sendikamız adına Genel Eğitim ve Araştırma Sekreteri Ahmet Çümen katıldı.

Kurultayda KHK ile çıkarılan düzenlemenin hak gaspına neden olduğuna dikkat çekilerek tüm taşeron işçilerine ayrımsız ve koşulsuz kadro verilmesi gerektiği vurgulandı. Kurultayda açış konuşmaları öncesinde, iş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçiler ile vatan savaşında şehit olan Mehmetçikler için bir dakikalık saygı duruşu yapıldı, İstiklal Marşı okundu.

Sendikamız adına kurultaya katılan Ahmet Çümen yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“-Sayın konuklar,
Değerli basın mensupları,
Kıymetli emekçiler ve emeğe değer verenler,
Taşeron İşçilik kurultayına hoş geldiniz. Sizleri şahsım ve Türkiye Maden İşçileri Sendikası adına selamlıyor ve bu kurultayı düzenlemede öncülük eden Ulusal TV’ye ve bütün katılımcılara teşekkür ediyorum.

Değerli katılımcılar,

Yüzyıllarca ezilen, sömürülen, kapitalizmin altında yok olma tehlikesiyle sürekli mücadele eden işçi sınıfı, 21. yüzyılda, eskiye nazaran bir çok hak elde etti ve varlığını sürdürmeyi başardı. Bu hakları elde edebilmek için, canını kanını ve tek sermayesi olan emeğini ortaya koydu. Elde ettiği ve zaten hakkı olan kazanımları için, büyük bedeller ödedi. Bu bedelleri öderken de doğal olarak bir çok deneyim elde etti. Gücünün birlikten doğduğunu, örgütlü mücadelenin tek çıkar yol olduğunu, tek başına bu vahşi düzene baş kaldıramayacağını kavradı. Dayanışmanın ve örgütlü mücadelenin kazanımları, sadece işçi sınıfını değil, sermaye sahiplerini de harekete geçirdi. Emekçiler örgütlendikçe ve güçlendikçe, boş durmayan kapitalist sınıf ise, yeni taktikler ve yeni ayrıştırıcı politikalar üretti. Sayılabilecek onlarca politikalarının en başında ise, işlerine gelen en yaratıcı ayrıştırma politikası taşeron sistemi oldu.
İşçileri ayrıştırabilecek, örgütsel yapıyı dağıtacak, eskiden kalma alışkanlıkları olan kölelik sistemini devam ettirebilecek, haklarını kısıtlayıp pasifleştirecek , işçi dayanışmasını önleyebilecek yegane sistem, iş verenin en karlı kazanımı olacaktı. Nitekim önce küçük çapta başlayan taşeron uygulamaları, devletin kurumlarında ve özel sektörde en yaygın halini aldı ve dalga dalga büyüyerek emekçi sınıfın en büyük kabusu oldu.

Asıl işi yapan taşeron işçisi sendikasızlaştırıldı, haklarından mahrum bırakıldı ve yüzyıllar öncesine döndürülerek köleleştirildi. Modern kölelerin, etinden budundan, kanı çekilinceye kadar faydalanıldı. Ses çıkarmaya kalktığında da kapının önüne konuldu. Taşeronlaşma sadece işçi sınıfının hak ve güvencesine, işten çıkarılmasına değil, yaşamlarına da mal oldu. Sistem patronlarının hiç işine gelmese de, bu gidişe bir son verilme zamanı çoktan geçti.

Değerli katılımcılar,

İşçi sınıfının, hak kazanılması yolunda çektiği en büyük acılar, madenlerde ve ocaklarda yaşandı. Yıllarca en ilkel şartlarda, yerin metrelerce altında alın teri döken maden emekçileri, karın tokluğuna ömür çürüttü. Hatta çoğu zaman ömrünü çürütecek zamanı bile bulamadı. Kaderinde ölüm var denilip, canlı mezarlara mahkum edilen madenciler, bir çok hakkı da öldükten sonra elde etti. Çok gerilere gitmeye gerek yok, Çöllolar’da, Karadon’da, Siirt’te, Ermenek’te ve yüzyılın faciası Soma’da yüzlerce canımız gitti. En büyük bedelleri ödeyen biz madenciler, özelleştirmenin ve taşeron sisteminin yaşattığı en derin acıları çok iyi biliriz. Soma’da 301 şehit verdikten sonra çıkarılan iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri ve madenci hakları için ölmemiz mi gerekiyordu? Hala da yeterli olmayan iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları, madenlerin özelleştirilmesi, taşeron firmaların ve taşeron işçilerin çalışma koşulları, yarın başka faciaların olmayacağı garantisini vermiyor. Buradan Soma’da ve diğer madenlerde şehit olan bütün emekçileri rahmetle anıyorum. Dünyanın en zor, en tehlikeli işkollarından biri olan madencilik sektöründe hala taşeron uygulamalarının olması da, trajedinin ne boyutta olduğunun bir fotoğrafı.

Değerli konuklar,

Taşeron işçisinin çektiği çileleri hepimiz biliyoruz. Biz sendika olarak, taşeron konusunu gündemimizden hiç düşürmedik. İlkel, insanlık dışı olan bu uygulamanın haksızlığını her yerde dile getirdik. Asıl işi yapan ama yardımcı işçi gibi görünen işçinin, hakkını verin dedik, davalar açtık. Köleliğe, ötekileştirmeye, güvencesizliğe hayır! dedik. Bizim gibi diğer bazı sendikalar da, bu uygulamanın ne kadar yanlış olduğunu kamuoyuyla paylaştı, karşı durdu. Aslında Hükümet yetkilileri bile, bu uygulamanın ne kadar haksız bir uygulama olduğunu, her seçim öncesi ‘taşerona kadro’ vaadiyle kabul etmiş oldu. Halbuki seçim yatırımı olarak kadro vaadi yerine, taşeron işçilerine yatırım yapsalardı, taşeron işçisinin hakkını teslim etselerdi, her seçim öncesi neyi vaat edeceklerini düşünmek zorunda kalmayacaklardı.

Değerli katılımcılar,

Taşeron işçilik düzenlemesinde en büyük somut adım , biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde çıkarılan 696 sayılı KHK ile atıldı. Başta kulağa hoş gelse de , ‘taşerona kadro müjdesi ‘ gibi lanse edilse de, işin iç yüzü maalesef öyle değil. Olağanüstü hal döneminde çıkarılan bir KHK ile, yangından mal kaçırır gibi, alelacele çıkarılan bu düzenleme, bir çok soru işaretini de beraberinde getirdi.
Öncelikle sendikamız dahil, emek örgütleri muhatap görülmedi. Emekçilerin fikirleri ve beklentileri dikkate alınmadı. Sosyal tarafların devre dışı bırakıldığı düzenleme, TBMM çatısı altında oylamaya sunulmadı. Ayrıntılar bile yeni yeni belli olmaya başladı. Düzenleme, KHK ile çıkarılarak mahkeme yoluna kapatıldı. Üstelik taşeronların hepsi kadrolu olacak dendi, fakat KİT’ler kapsam dışı bırakıldı.

Değerli katılımcılar,

Ülkemizin en önemli kamu kuruluşlarının yer aldığı KİT’ler içinde TKİ, Eti Maden, EUAŞ, TTK, TCDD ve Şeker fabrikaları gibi 50’nin üzerinde kuruluş kadro dışı bırakılarak adeta cezalandırıldı. Halbuki bizim de örgütlülük alanımızda bulunan bu kurumlar, iş sağlığı ve güvenliği açısından en riskli ve çalışma koşulları en ağır olan, meslek hastalıklarının en sık görüldüğü kurumlar. Taşeron uygulamasının ilk önce buralarda kaldırılması gerekirken, kapsam dışında bırakılması şaşkınlık yaratmaktadır. Üstelik buralarda alt işverenin asıl işi yaptığına dair elimizde onlarca yargı kararları olmasına rağmen.

KİT’lerde çalışan taşeron işçileri, bu ülkenin kalkınmasına, üretimine büyük katkılar sağlayan, vefakar emekçilerdir. Bu arkadaşlarımızın kapsam dışı bırakılması, devletin eşitlik ilkesine de ters düşmektedir. Bu konuda üst konfederasyonumuz Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, gerekli girişimleri ve görüşmeleri yapmasına rağmen, sıkıntıları, yaşanabilecek olumsuzlukları yetkililere anlatmasına rağmen, maalesef olumlu hiçbir sonuç alınamadı. Bizler de sendika olarak, bu haksızlığın giderilmesi yolunda basın açıklamalarımızı, görüşmelerimizi ilgili mercilere iletmemize rağmen, herhangi umut verici bir dönüş alamadık. Eğer bir kadro geliyorsa, KİT’leri bu uygulamadan muaf tutmak, adalet ve vicdan kavramlarına ters düşmektedir. KİT’lerin kadro dışı kalmasının hiçbir mantıklı izahı da yoktur. KİT’lerde çalışan taşeron işçiler için, acil bir düzenleme yapılmalı ve herkes kayıtsız şartsız, hiçbir ayrıma tabi tutulmadan kadro hakkına kavuşturulmalıdır.

Değerli katılımcılar,

Bizler muhalefet yapmak için muhalif olmuyoruz. Hükümetin yaptığı iyi, adil haklı ne varsa onu alkışlamayı da çok iyi biliriz. Ama maalesef bu KHK ile çıkarılan taşeron düzenlemesinin alkışlanacak bir yanını göremiyoruz. Bazı kesimler, uygulamanın, reform niteliğinde olduğu yaygarasını kopararak, hem taşeron işçisine, hem de işçi sınıfına ihanet etmektedir. Kimse bizden aynı şeyi yapmamızı ve bazı gerçekleri göz ardı etmemizi beklemesin. Taşeron işçisine müjdeymiş, bir lütufmuş gibi sunulan, işçinin zaten hakkı olan kadro düzenlemesini, lütuf dahi edemediler.
900 bin kişi kadroya geçiyor denildi fakat, belediyelerde çalışan 450 bin taşeron işçisi, belediye şirketlerine geçirilecek. 4c’yi kaldırdık dediler ama sadece süreyi uzattılar. Kadroya geçeceklerden, geçmişe dönük haklarının feragatnamesini istediler, sözlü yazılı sınav dediler. Bir de bunun üstüne yine bir lütufmuş gibi eksikleri örtmek için, tazminat hakkı saklı dediler. Bütün bunları bile bile taşeron tamamen ortadan kalktı dersek, kendimizi, sendikacılığımızı inkar etmiş , emekçilerimizin bize verdiği göreve de ihanet etmiş oluruz.

Değerli katılımcılar,

Çalışma koşullarının zorlukları küreselleşen dünyada her geçen gün daha da artmakta, güçlünün güçsüzü ezmesi sanki prim yapmaktadır. Yalnızca emeğini satarak, hiçbir üretim aracına sahip olmayan ama her şeyi üreten işçi sınıfının pasifleştirilmesi, ezilmesi küresel sermayenin kendisini de yok etmesidir aslında. İşçinin emeğinden kısıp bir miktar kar edeceğini düşünen zihniyet, en büyük zararı kendisine vermektedir. İşçi sınıfı hakkını hukukunu bir gün illaki elde edecektir. Nitekim geçmişte canları pahasına bu kazanımları elde etmiştir. Ama artık; can verme, kavga etme zamanı değildir. Sadece iş barışını değil, toplumsal barışı bozacak olan bu ayrıştırıcı uygulamalara bir an önce son verilmelidir. Kalkınmış, gelişmiş bir ülkeden bahsetmek için, emekçisine, işçisine, memuruna sahip çıkan ve aralarındaki adaleti gözeten devlet anlayışını yerleştirmemiz zaruridir. Devlet, güçlünün, patronun yanında değil, mazlumun yanında olmalı ve onun hakkını savunmalıdır. Bu görev, onlara vatandaşı tarafından verilmiş bir yükümlülüktür.

Buradan tekrar hükümet yetkililerine sesleniyorum. KİT’lerde ve diğer özel sektördeki taşeron uygulamalarına da bir an önce son verin. Biz sadece kendi üyelerimizin değil, bütün emekçilerimizin sesi olarak, bir tek taşeron işçisi kalmayana ve işçi sınıfının haklarını alana dek mücadeleye devam edeceğiz.

Bütün katılımcılara teşekkür ediyor, sevgilerimi saygılarımı sunuyor ve bütün emekçileri selamlıyorum.

Yaşasın işçi sınıfı! ”

Açış konuşmalarının ardından, soru cevap bölümüne geçildi ve taşeron düzenlemesi enine boyuna masaya yatırıldı.