Sendikamız 11. Olağan Genel Kurulu Gerçekleşti
Sendikamızın 11. Olağan Genel Kurulu 23-24 Şubat 2019 tarihlerinde Ankara'da yapıldı.
Genel Kurul sonunda yapılan seçimlerde Genel Başkanımız Nurettin Akçul yeniden genel başkanlık görevine seçilirken, yeni yönetim kurulu şöyle oluştu: Genel Başkan: Nurettin Akçul, Genel Başkan Yardımcısı Şeref Zeyrek, Genel Sekreter Tamer Küçükgençay, Genel Mali Sekreter Zekeriya Aydın, Genel TİS ve Mevzuat Sekreteri Hasan Hüseyin Gürbüz.
Denetim Kuruluna Recep Satır, Musa Engin, Adil Bölükbaşı seçilirken; Disiplin Kuruluna ise: Erol Kasap, Talih Kocabıyık, Abdullah Yeşilyurt, Bülent Aydın ve Zekeriya Gültekin seçildi.
Kurulumuza, Ankara Milletvekili Nevzat Ceylan, Kahramanmaraş Milletvekili Celalettin Güvenç, Muğla Milletvekili Süleyman Girgin, Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay ve Yönetim Kurulu Üyeleri, Türk-İş’e bağlı sendikalardan genel başkanlar ve yöneticiler, TKİ Genel Müdürü Ömer Bayrak, ETİ Maden Genel Müdür Yardımcısı Fehmi Okumuş, sivil toplum örgütlerinden yöneticiler, temsilciler ve sendikamız delegeleri katıldı.
Genel Kurulun açılışını Genel Sekreter Tamer Küçükgençay yaptı. Küçükgençay, hazırun cetveline göre genel kurul yeterli çoğunluğunun sağlandığını belirterek genel kurulu açtı.
Genel Kurulun açış konuşmasını sendikamız Genel Başkanı Nurettin Akçul yaptı. Akçul konuşmasında şöyle konuştu:
“Türk-İş'imizin değerli Genel Başkanı ve yöneticileri, sendikalarımızın değerli başkanları, şubelerimizin değerli yöneticileri, siyasi partilerin değerli temsilcileri, özel ve kamu kurumlarının değerli genel müdürleri ve yöneticileri, değerli konuklarımız, basınımızın değerli emekçileri, Maden işçilerinin temsilcisi değerli delege kardeşlerim:
Hepinizi şahsım ve yönetim kurulumuz adına sevgiyle selamlıyorum.
11. Olağan genel kurulumuza hoş geldiniz.
Değerli konuklar, değerli delege kardeşlerim,
10. olağan genel kurulumuzun ardından geçen 4 yılda, devletimizi ve işçi hareketini etkileyen önemli gelişmeler yaşandı. Güzel gelişmelerin yanı sıra, çok acı ve badireli günler yaşadık.
Bu dönemde terörle mücadele, ülkemizin ilk hedefi oldu. Dünyada ve ülkemizde yaşanan terör olaylarında, yüzlerce masum insan hayatını kaybetti. Başka ülkelerdeki terör eylemlerinde ayağa kalkan batılı devletler, söz konusu bizim ülkemiz olunca sessizliğe büründü. Bizler terörün yarattığı acıları yıllarca yaşamış bir millet olarak, bütün canlar için üzülüp yas tutarken, bizim verdiğimiz canlar için bırakın üzülmeyi, bir de teröre destek veren, sözde insan hakları savunucusu batılı ülkelerin riyakarlıklarıyla mücadele ettik.
Bu süreçte kimlerin dost kimlerin düşman olduğunu açıkça gördük. Ülkemiz Daeş, Pkk ve Fetö terör örgütleriyle mücadele ederken, bir yandan da bu örgütlerin işbirlikçisi hainlerle uğraştı. 15 temmuz gecesi hafızalarımıza ve tarihe kara bir leke olarak geçti.
Hain Fetö terör örgütünün darbe girişimi, Allah’ın izniyle, halkımız ve güvenlik güçlerimiz tarafından bertaraf edildi, vatan hainleri cezalarını buldu.
Buradan Hak’ka kavuşmuş bütün şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimizi şükranla yad ediyoruz.
Allah devletimizi milletimizi korusun.
Değerli arkadaşlarım,
Geçtiğimiz dönemde maalesef iş kazalarında yüzlerce emekçi hayatını kaybetti. Soma'da yüzyılın faciasını yaşadıktan sonra, işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarında iyileştirmeler olmasına rağmen, madenlerde ve diğer işkollarında ölümler son bulmadı.
Yine buradan Soma’da hayatını kaybeden 301 şehidimizi, madenlerde ve diğer işkollarında hayatını kaybeden bütün emekçileri rahmetle anıyoruz. Ruhları şad olsun.
Değerli arkadaşlarım,
Ülke olarak, ölümlü iş kazalarında hala üst sıralarda yerimizi korumaya devam ediyoruz.
Sadece kendi iş kolumuzda değil, bütün işkollarında yaşanan kayıplar yüreklerimizi dağlıyor.
2019 yılına umutla, kazaların olmadığı, ölümlerin yaşanmadığı bir çalışma hayatı dileğiyle girerken, daha ilk ayda maalesef 155 emekçi hayatını kaybetti.
Üstelik bunlar sadece istatistiklere yansıyan rakamlar. Bir de yansımayanlar var. Dünya sıralamasında 17. Büyük ekonomiye sahip bir ülkenin, çalışma hayatına ilişkin bu verileri maalesef ülkemize yakışmayan, emekçilerimizin hak etmediği bir durumdur.
Evet iş kazalarının önlenmesi yönünde, mevzuatta iyileştirmeler yapıldı, ama ne yazık ki çalışma hayatında karşılığını bulamadı.
Bizler Soma’da en büyük acıyı yaşamış bir sendika olarak, bu konunun hassasiyetini önemini çok iyi biliyoruz.
Yüzyılın faciasını bizler yaşadık.
Bu acıyı hala yaşıyoruz aynı acıları tekrar yaşamak istemiyoruz. Dolayısıyla bizler sorumluluklarımızın farkındayız elimizden gelenin en iyisini yapmaya gayret ediyoruz . İş kazalarını önleme kültürü oluşturma adına gerekli çalışmaları aksatmadan hayata geçirmeye çaba gösteriyoruz; ama her yerde her zaman söylediğimiz bir şey var. Sorumluluk tek bir mercie yüklenemez.
Bu ağır sorumluluk ne devlete, ne işverene, ne sendikaya ne de sadece işçiye yüklenebilir. Burada herkesin sorumluluk alanı bellidir. Herkes üzerine düşeni hakkıyla yapsa, ne kazalar olur, ne de ölümler yaşanır.
Hiç kimsenin sorumluluktan kaçma gibi bir hakkı olamaz. Söz konusu olan, insan sağlığı ve insan hayatıdır.
Bizim artık bir tek madencimizin burnunun dahi kanamasına tahammülümüz, sabrımız yoktur.
En ağır işkollarından biri olan madencilik alanındaki kayıpların sebebini, riskli işkolu olmasına bağlamak da ayrı bir kaçıştır. Batılı ülkelerde madenciler ölmüyorsa, demek ki sebep işin riskli olması değil, işin riskli hale getirilmesidir.
Yasal mevzuat gereği değil de, insan odaklı düşünmek, birinci önceliğimiz olmalıdır. Üretim baskısının getireceği hiçbir kar, can kaybının verdiği zararı karşılayamaz. Umuyoruz bir daha böyle facialar ve ölümler yaşanmaz.
Değerli arkadaşlarım,
Bizleri ilgilendiren diğer önemli bir konu da kıdem tazminatı. Yıllardır biz söylemekten bıktık birileri ısıtıp ısıtıp önümüze koymaktan bıkmadı. Kıdem tazminatının fona devredileceği yönündeki söylentiler ülke gündemine taşındı ve taşınmaya devam ediyor.
2019 yılının da çalışma hayatındaki ana gündem maddesinin kıdem tazminatı olacağı açık ve net. Eğer kıdem tazminatının fona devredilmesi söz konusuysa, biz bu fona karşıyız. Zamanında fonların nasıl kullanıldığı, nasıl çarçur edildiği, nasıl gasp edildiği malumumuzdur. Fonlar işçiye yarar getirmediği gibi, işçiyi hep mağdur etmiştir. İşçinin alın terinin karşılığı olan, birikmiş üç beş kuruş kıdeme göz dikenler bilmelidir ki, bu birikim sizi ne zengin eder ne de iflah eder.
Kıdem tazminatına sadece para olarak bakmak doğru bir yaklaşım değildir.. Kıdem sadece biriken para değildir. Kıdem emekçinin güvencesidir, alın teridir, heba ettiği yıllarıdır, yıpranmasıdır, umududur.
Hiçbir emekçinin umudunu söndürmeye, hiç kimsenin de hakkı yoktur. Sürekli gündeme getirilen bu konu, çalışanları da doğal olarak tedirgin etmektedir. Başka hiçbir sorunumuz yokmuş gibi, sanki refah içinde yaşıyormuşuz gibi, bir de bu konuyla kafası karışan insanların yakasından ellerinizi çekin artık. Kıdem tazminatı alamayanlarla ilgili yapılacak bir düzenleme varsa, biz buna destek veririz ama mevcut durumdan bir adım dahi geri atılmasına asla göz yumamayız.
Değerli arkadaşlarım,
İşçi hareketine ivme kazandıran, işçi hareketini ayakta tutan en önemli unsur, örgütlenme ve birlik mücadelesidir. Biliyoruz ki ülkemizde sendikal örgütlülük istenilen düzeyde değil. Milyonlarca emekçi hala örgütsüz dolayısıyla sendikasız. Altını çizmek istiyorum ki bu durum, sadece bizim ülkemize has bir durum da değil. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile, işçi sınıfının üzerinde kara bulutlar dolaşıyor. Vahşi kapitalizmin hüküm sürdüğü bu zaman diliminde, sistemin en büyük düşmanı; işçi sınıfının birlik olması, örgütlenmesi, sendikal hareketler içinde yer alması.
Sistem, sömürü düzenini sürdürmek adına, en vahşi yüzünü yine işçi sınıfına çevirmiş vaziyette.
Yüzyıllarca emekçinin sırtından geçinmiş ve bütün işi işçinin omuzlarına yüklemiş bu yapı, dünyada hüküm sürmekte ve işçi sınıfının kanını emmektedir. En büyük korkuları ise işçi sınıfının örgütlenmesidir.
Bu birleşmeyi önlemek için de almadıkları tedbir yoktur. Bizler bütün engellere rağmen, işçi hareketini dinamik tutmak ve birleşmek zorundayız.
Bizim bizden başka dostumuz yok, hakkımızı arayacak kimsemiz de yok. Korkutma ve pasifleştirme politikalarına karşı daha dirayetli olmalı, gücümüzün ancak kolektif mücadeleden geldiğini unutmamalıyız.
İşçi sınıfının aklını mücadelesini hiç kimse küçümsemesin. Bugüne kadar alınan haklar, işçi sınıfının kendi kanıyla canıyla aldığı haklardır.
İşsizlikle, açlıkla, sefaletle korkutulmak istenen işçi sınıfı, cesaretini ve gücünü yediği iki lokma ekmekten değil, yanında ve arkasında duran emekçi arkadaşından , örgütlü mücadelesinden almaktadır.
Bizler bu sömürü düzenine boyun eğmeyecek, örgütlenmeye devam edeceğiz.
Türkiye maden işçileri sendikası olarak, sektörümüzde öncü ve örnek bir sendikayız. 1958 yılında kurulan sendikamız, 61 yıldır mücadelesinden hiç taviz vermedi. Sizlerin de desteğiyle bugünlere kadar geldi. Madencilik iş kolunda örgütlü en büyük sendika olduk. Gücümüzü ve azmimizi siz üyelerimizden aldık. Birleştikçe büyüdük, büyüdükçe güçlendik.
Teşkilat dediğimiz kurum, ancak birlik ve beraberlik varsa teşkilattır. Ortada bir başarı varsa, bu hepimizin başarısıdır. Hasetlik ve kıskançlık bu kuruma zarardan başka bir şey vermez. Maskeler altında, iki yüzlü politikalarla bu kuruma zarar vermeye çalışanlar, aslında yüz binlerce insana ihanet etmektedir.
Türkiye maden işçileri sendikası, tüm maden işçileri için bir limandır, bir sığınaktır. Sadece üyelerimizi değil, aileleri ve yakınlarıyla birlikte yüz binleri ifade eder. Muhalif olmakla sendikaya zarar vermedeki ince çizginin bilincinde olmalıyız. Sendikamıza sahip çıkmalı, örgütlü mücadelenin tek adresi olan yapımızı zayıflatmak yerine daha da güçlendirmeliyiz.
Güçlü sendika demek, işçi haklarının garanti altına alınması demektir. Haklarımıza hukukumuza hep beraber sahip çıkmak, gelecek nesiller için de hepimizin sorumluluğudur.
Hiç kimsenin rant kapısı değildir bu kurum, buna hiçbir zaman izin vermedim, vermeyeceğim.
Hiçbir zaman iki yüzlü bir politika üretmedim, üretenlerin de tarafı olmadım. Bunun için de bedeller ödedim, canım pahasına dik durdum. Allah’ın izniyle bu duruşumdan da taviz vermeye hiç niyetim yok.
Maden işçisinin verdiği sorumluluğu hakkıyla yerine getirdim ve ne pahasına olursa olsun getirmeye de devam edeceğim.
Değerli arkadaşlarım,
Sendikamızın üye sayısı yıllar geçtikçe arttı ve artmaya devam ediyor. Son iki dönemde yaklaşık 20 bin maden işçisi, ailemize katıldı. Tabi ki istediğimiz düzeye ulaşmış değiliz.
Hala kendi işkolumuzda örgütlenebileceğimiz, işyerleri var. Şubelerimizin de desteği ve çalışmalarıyla birlikte, bir tek maden işçisinin bile sendikasız kalmayacağı bir dönem hedefliyoruz.
Hedeflerimiz doğrultusunda tüm gayretimizi sergileyeceğiz fakat sendikalaşma ve işçi hareketinin önündeki engellerin de kaldırılması gerekiyor. Hedefimiz kolay değil ama imkansız da değil.
Sendikal haklar, demokrasinin olmazsa olmaz haklarıdır ve bizler bu hakkımızı sonuna kadar kullanacağız. Buradan sendikamızın kurucu üyelerini, bu sendikaya gönül vermiş, emek harcamış, bu yola baş koymuş bütün emektarlarımızı, saygıyla ve minnetle anıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Madencilik, yüksek istihdam ve katma değer üreten bir sektördür. Yerli üretim ve milli enerji politikalarının desteklenmesi , ekonomik bağımsızlığımız açısından da çok önemlidir. Ülkemizin dünya pazarlarında yer alma imkanı vardır.
Örneğin çok değerli bir maden olan bor cevheri bakımından, dünyada ilk sıradayız. Yüzyılın en stratejik elementi olan borun aslında çok da öyle olmadığı yönündeki spekülasyonlar, tamamen küresel bor canavarlarının algı operasyonudur. En önemli yer altı kaynağımız olan bor kesinlikle devlet eliyle işletilmelidir. Bor ihracatında 2018 yılında 1 milyar dolar kazançla büyük atılım yapan ülkemiz, yer altı zenginliklerini ekonomiye ve üretime kazandırmaya muktedirdir. Zengin petrol ve doğal gaz yataklarımız olmasa da, 15 milyar tonluk kömür rezervlerimiz bulunmaktadır.
Dünyanın en etkin enerji kaynağı olan kömürün egemenliği sürmekteyken, bazı kesimler kömüre dayalı termik santrallere karşı çıkmaktadır. Bu alanda da kasıtlı bir algı operasyonu yapılmaktadır. Enerji ve tabii kaynaklar bakanlığının bu konudaki duyarlılığını biliyoruz ve devletin milli enerji politikalarına yönelik girişimlerini sonuna kadar destekliyoruz.
Kömür yataklarımızın üretime sokulması milli çıkarlarımız açısından da öncelikli hedefler arasında yer almalıdır.Bu hedefler ışığında maden işletmeleri özelleştirilmemelidir.
Özelleşen ocakların durumu ve bu ocaklarda çalışan işçilerin mağduriyeti hepimiz tarafından bilinmektedir. Biz her zaman özel sektörün önündeki engellerin kaldırılmasından yana olduk, özel sektörü destekledik ama kamunun elindeki işyerlerinin özelleştirilmesine de karşı durduk. Bu uğurda uzun soluklu direnişlerimiz ve mücadelelerimiz oldu.
Kamu varlıklarının özelleşmesiyle elde edilen gelirlerin, temel gelir kaynağı olarak görülmesinden vazgeçilmelidir.Milli servetimiz olan kamu varlıklarının özelleştirilmelerine de artık son verilmelidir.
KİT’ler bulundukları yerlere devlet babalığını hissettiren özel sektöre de model olan kurumsal sosyal yapılardır. Bu güzide kamu varlıklarının korunması milli bir sorumluluktur.
Değerli arkadaşlarım,
Geçtiğimiz dönemde hepimizin ortak derdi olan taşeron işçilik uygulamasıyla ilgili önemli bir gelişme yaşandı. 900 bin civarında kamuda çalışan taşeron işçisinin , kadroya geçirilmesi bizleri de sevindirdi.
Ne yazık ki KİT’lerde asıl işlerde çalışan yaklaşık 50 bin taşeron işçisine bu hak verilmedi. Temennimiz odur ki bu mağduriyet en kısa zamanda giderilir. Türk-İş başkanımızın öncülüğünde KİT çalışanlarının kadroya alınması mücadelesini sürdürmeye devam edeceğiz.
Yeri gelmişken bahsetmeden geçemeyeceğim.
Türk-İş’imizin değerli Genel Başkanı Ergün Atalay, taşeron işçileri ve KİT mağdurları için sonsuz çaba sarf etti, her platformda bu sorunları dile getirdi.
Bizim de en zor zamanlarımızda yanımızda oldu, bizden desteğini hiç esirgemedi. Buradan şahsım ve Türkiye Maden İşçileri Sendikası adına kendisine hürmetlerimi ve teşekkürlerimi sunmayı bir borç biliyorum.
Değerli Arkadaşlarım
Soma faciasının yaşandığı Soma Kömürleri A.Ş işyerleri, 4 yıla yakın bir zamandır belirsizliklerle doluydu. 2500’e yakın arkadaşımız önünü göremiyor geleceğinden endişe ediyordu. Soma Kömürleri A.Ş TKİ’nin bağlı ortaklığı olan Anadolu Madenciliğe devredildi. Müjdeli haberi Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan kamuoyuna duyurdu.
Geleceği belirsiz bir çalışma ortamına son verilmiş olmasının sevincini hep birlikte yaşıyoruz.
Türkiye Maden İşçileri Sendikası olarak Cumhurbaşkanımıza, Enerji Ve Tabii Kaynaklar Bakanımıza, Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürümüze, Manisa Milletvekili Sayın Mehmet Ali Özkan’a teşekkür etmeyi borç biliyorum.
Yeri gelmişken Elektrik Üretim A.Ş Genel Müdürlüğüne bağlı Afşin Elbistan işyerinin özelleştirilmesine geçiş aşamasında, yapıcı desteklerini esirgemeyen İçişleri Komisyon Başkanı sayın Celalettin Güvenç’e, Euaş Genel Müdürü sayın İzzet Alagöz’e de ayrı ayrı teşekkür etmeyi borç biliyorum.
Yine Çayırhan’da örgütlü olduğumuz işyerinin sorunlarının çözümünde katkı sunan Ankara milletvekili sayın Nevzat Ceylan’a da huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Değerli kardeşim Erzurum milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu’nun da sendikamıza doğrudan ya da dolaylı olarak verdiği katkıları ve destekleri de belirtmem gerekiyor. Kendisine şükranlarımı sunuyorum.
Yine uzun yıllar Yatağan şubemizin başkanlığını yapmış Muğla milletvekili Süleyman Girgin’e verdiği emeklerden ve katılımlarından dolayı teşekkür ediyorum.
Değerli Arkadaşlarım,
Biz Türkiye Maden İşçileri Sendikası olarak geçtiğimiz dönemde bir çok sorunla karşı karşıya kaldık.
Üyelerimizin çıkarları doğrultusunda uzlaşmacı ve yapıcı davrandık, çözümü hep demokratik yollardan aradık. Hiçbir zaman kavgadan kaostan beslenmedik, işi yokuşa sürmedik. Gerek sözleşmelerde, gerek üyelerimizin sıkıntılarını çözmede, yoğun gayret gösterdik. Sizin çıkarlarınız neredeyse biz orada olduk. Bize kızanlar kırılanlar olmuştur ama teşekkür edenimiz de oldu. Allah herkesten razı olsun . Kamu toplu iş sözleşmelerinin görüşüleceği günlere az bir zaman kaldı. Elimizden geldiğince ücretleri enflasyon altında ezdirmeyeceğiz.
İşçimizin hakkı neyse onu almak için uğraşacağız. Yer üstünde çalışan madencilerimiz adına Fiili hizmet zammı süreleri için bir çok girişimde bulunan sendikamız, bu konunun da takipçisi olmaya ve mücadele etmeye devam edecektir. Biz üyelerimiz adına buradayız ve tek amacımız üyelerimizin çalışma şartlarını düzeltmek, onlara hizmet etmektir. Bizler sizlerin iradesiyle buradayız siz istediğiniz sürece burada kalıp üyelerimize hizmet etmeye devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
Sözlerime burada son verirken, Genel kurulumuzun ülkemize, maden işçilerine, sendikamıza, işçi hareketine katkılar sağlayacak hayırlı sonuçlar getirmesi temennilerimle, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Allah’a emanet olun”.
Genel Başkanımız Akçul’un konuşmasının ardından Ankara Milletvekili Nevzat Ceylan da bir konuşma yaptı. Madencilerin sorunlarına değinen Ceylan’ın ardından kürsüye gelen Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, burada yaptığı konuşmada, çalışma hayatına ilişkin yaşanan sorunlara ayrı ayrı değindi. Türk-İş Genel Başkan Atalay 11. Genel Kurulumuzun maden işçilerine hayırlı olması dileklerinde bulundu.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan genel kurulun Divan Başkanlığını Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri Nazmi Irgat yaptı.
Divan Başkan Yardımcılığını Haber-İş Genel Başkanı Veli Solak ve Tarım-İş Genel Başkanı İlhami Polat , Divan Kâtipliğini ise Ege Bölgesi Şubesi Delegesi Alaettin Artma ile Batı Anadolu Şubesi Delegesi Ali Nalbant yaptı.