HABER / DUYURU

MİLLİ ENERJİ POLİTİKALARI DESTEKLENMELİDİR

Türkiye Maden İş Sendikası -

Dünyada, dolayısıyla ülkemizde de sanayileşme ve kentleşme oranı yükselmekle birlikte, enerjiye olan talep ve elektriğe duyulan ihtiyaç giderek artmaktadır.

Kalkınmanın sanayileşmeyle gerçekleştiği çağımızda, elektriğin yokluğu ya da enerjideki dışa bağımlılık üretim alanında ya da günlük hayatımızda büyük sıkıntılara yol açmaktadır.

Bir günümüzü dahi elektriksiz geçirmek, hayatımızı durma noktasına getirmektedir. Bireysel ya da hane bazında değil de, sosyal yaşantımız, ekonomik gelişmemiz, ülkemizin gelişmişlik seviyesi, refah düzeyimiz, üretim gücümüz, istihdam olanaklarımız, sağlığımız gibi genel çerçeveden bakarsak, elektrik ya da enerjinin hayatımızdaki önemini hiç kimsenin yadsıyamayacağı gerçeği ortaya çıkmaktadır.

Gelişmekte ve sanayileşme yolunda olan bir ülke olarak kesintisiz, kaliteli, güvenilir ve ekonomik enerjiye olan ihtiyacımız giderek artmaktadır. Önümüzdeki 20 yılda, dünya genel enerji talebinde yüzde 50 artma beklenmektedir. Ülkemiz elektriği en pahalı kullanan ülkelerden biridir.
Ülkemizin zengin petrol yatakları, doğal gazı ve yenilenebilir enerji tesisleri yoktur. Ama ülkemizin 15 milyar tonluk kömür rezervleri bulunmaktadır. Enerjide yerli üretimin, tüketimi karşılama oranı yüzde 35’dir. Yani yüzde 65 ithal ettiğimiz enerjinin 2020’lerde yüzde 78’lere çıkması öngörülmektedir.

Ülkemizin ihtiyaç duyduğu enerjinin kesintisiz olarak sağlanması için yeni ve modern enerji santralları kurulması ise milli menfaatlerimiz için zaruri bir durumdur.

Termik santrallere karşı çıkanların hassasiyetini anlıyor ve aynı hassas duygularla hareket ediyoruz fakat, ulusal kaynaklarımızı yadsıyan yaklaşımlar, ülkemizi bir enerji bunalımı ve karmaşası ile karşı karşıya bırakmaktadır.

Milli kaynaklarımızı kullanmamak, üretime sokmamak milli menfaatlerimize aykırıdır . Milyar ton rezervli yataklarımız varken, ithalata dayalı enerji politikaları ülkemizin enerji alanındaki açığını kapatmaz. Kapatsa da bu sağlıklı bir yöntem olmaz.

Santrallerin verdiği zararlar tabi ki göz ardı edilemez ve yadsınamaz. Bu zararları minimize edecek hatta ortadan kaldıracak çalışmalar yapılmalıdır ve güvenli santrallar inşa edilebilmesi için yoğun çaba harcanmalıdır. Ülkemiz bu çalışmaları sürdürmekte ve en yeni teknolojileri takip etmektedir. Son yirmi yılda gelişen teknoloji sayesinde Kükürtdioksit (SO2) ve Azotoksit (NOX) emisyonlarının sıfıra yakın düzeylere düşürüldüğü bilinmektedir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı da , yeni dönemde yapılacak termik santrallerin en ileri filtreleme teknolojileri ile yeni nesil santraller olarak hayata geçirileceğini, eski santrallerin de 2019'a kadar en son teknolojik filtreleme ve çevresel kriterlere göre bacalama, filtreleme sistemlerinin yenileneceğini duyurmuştur.

Bizler de muhakkak yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını destekliyoruz ama maalesef çalışmalar gösteriyor ki , kesintili bir enerji türü olan yenilenebilir kaynakların toplam içindeki oranında miktarca artış olsa da , çok belirleyici bir artış öngörülmüyor. Dolayısıyla dünyanın en etkin enerji kaynağı olan kömürün egemenliği elektrik üretiminde hala başat rol almakta iken ve bizim de kömür yataklarımız varken, bunu üretime sokmamak akıl dışıdır.

Avrupa’da kömür kullanım ve tüketim miktarları da seneden seneye artmaktadır. 2008 yılında Avrupa’da 435 milyon ton kömür tüketimi 2012’de 445 milyon tona ulaşmıştır. Kömürün enerji alanındaki etkinliği ilerleyen yıllarda da devam edecektir.

Yeni nesil termik santral teknolojileri, çevreye zarar vermeyecek, bölgesinde istihdam yaratacak ve işsizliği önleyecek, bulunduğu yöreyi kalkındıracak hale gelmiştir. Ülkemizin milli enerji politikalarını destekliyor ve herkesi bu konuda duyarlı olmaya davet ediyoruz.