DÜNYA MADENCİLER GÜNÜNDE İSİG KONFERANSI
MADENCİLER DERNEĞİ'NDEN MADENLERDE İŞ GÜVENLİĞİ KONFERANSI
4 Mart Dünya Madenciler günü dolayısıyla, Türkiye Madenciler Derneği madencilik sektöründeki kuruluşların da aktif destek verdiği bir 'Uluslararası Madenlerde İş Güvenliği Konferansı' düzenledi.
İstanbul'da düzenlenen konferansa madencilik sektörünün kamu ve özel sektör işletmeleri, sendikalar ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı. 4-5 Aralık 2014 tarihlerinde gerçekleştirilen konferansa sendikamızı temsilen Genel TİS ve Mevzuat Sekreteri Hasan Hüseyin Gürbüz ile Genel Eğitim ve Araştırma Sekreteri Ahmet Çümen katıldı.
Konferansın açılışında sendikamızı temsilen Genel Eğitim ve Araştırma Sekreteri Ahmet Çümen konuştu.
Ahmet Çümen konuşmasında şunları söyledi:
Değerli sektör temsilcileri,
Türkiye Maden İşçileri Sendikası adına sizleri saygıyla selamlıyorum.
Genel Başkanımız Nuretin Akçul da bu önemli toplantıda sizlerle birlikte olmayı çok istiyordu.Sizlerin de yakından bildiği gibi Soma'daki toplu işçi çıkarımı, Yatağan'daki işçi direnişi gibi sendikamızın gündemindeki sorunlar nedeniyle katılamadı.Bunu konuşmamın başında belirtmek istedim.
Değerli katılımcılar,
Öncelikle bizlerin bir araya gelmesini sağlayan bu konferansı düzenleyen ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Değerli katılımcılar,
Ülkemizin son dönemlerde gündemini ne yazık ki, toplu ölümlü maden kazaları nedeniyle iş sağlığı ve güvenliği ve özellikle de madenlerde iş sağlığı ve güvenliği konusu oluşturuyor.
Bildiğiniz gibi, hükümet, sendikamızın örgütlü olduğu Soma Kömürleri'nde 301 üyemizi yitirdiğimiz facianın ardından gerek bu facianın yaralarını sarma, gerekse acilen madenlerde iş güvenliğini temin etme amacıyla bir torba yasa gündeme getirdi.
Sonuçları yeterince hesap edilmeden, bir tepki yasası olarak gündeme getirilen Madenlerde iş güvenliğine ve maden işçilerinin çalışma /ücret koşullarını düzeltmeye yönelik kısmi olumlu düzenlemeler içeren bu torba yasa eklenenlerle çuvala dönüştü ve amacına yeterince hizmet edemedi.
Bu durumu sendika olarak geçen zamanda dile getirdik.
Şimdi, Bir kez daha sosyal tarafları yok sayarak hazırlanan bir yasa taslağıyla karşı karşıyayız. 3213 sayılı Maden Yasasında, yeni düzenlemeler ön gören , maden işyerlerinde iş güvenliğini sağlamak adına, denetimi de yeniden yapılandıran bir yasa tasarısı taslağı hazırlanmış.
Taslak konusunda sendikalara doğrudan bilgi verilmemesine karşın, basına sızan haberlerden, yapılmak istenen düzenlemelerden bilgi sahibi oluyoruz.
Halbuki, bu tür düzlenmelerin asıl sosyal taraflarla ( sendikalar, işveren örgütleri, meslek odaları, diğer sivil örgütler) diyalog içinde ve onların görüş ve önerileri dikkate alınarak yapılması gerekir. Bu hem katılımcı demokrasinin bir gereğidir, hem de işkolumuzda iş güvenliği konusundaki vahim, utanç verici tabloyu düzeltecek, akılcı düzenlemeleri yapabilmek için gereklidir.
Katılımcılık anlayışından uzak hazırlanan taslağın sektörün gerçek ihtiyaçlarını karşılaması zaten düşünülemez. Bu taslak, özellikle iş güvenliği konusunda temel ihtiyaçlara yanıt verecek düzenlemeler içermemektedir.
Beklentimiz, bu düzenlemenin henüz taslak halinde olmasıdır, tasarı haline gelme sürecinde tüm sosyal tarafların görüş ve önerilerinin dikkate alınmasıdır.
Biz madencilik yasasında taslak halinde olan düzenlemelerden endişe ettiğimiz unsurlar olduğunu açıkça belirtmek istiyoruz. Ayrıca maden iş yerlerinde iş güvenliğini sağlayacak, olası riskleri önleyecek hayati önlemlerin de bu yasa taslağında yer almadığını düşünüyoruz.
Öncelikle endişe noktalarımızı belirtmek istiyoruz. Son zamanlarda yaşadığımız vahim kazaların esas sebebi madencilik ve özellikle yer altı kömür madenciliği üretim yöntem ve politikalarındaki vahim yanlışlardır.
Tüm meslek odaları ve sektör temsilcilerinin de ortak görüşü olduğu üzere yer altı kömür maden sahalarının gelişigüzel parsellenerek farklı firmalara verilmesi, sahaların geçmiş proje detaylarının tamamen göz ardı edilmesi bu kazaların temel sebebidir.
Gerek Soma ve gerekse Ermenek kazalarının temel ortak sebeplerinden birisi işletme hafızasının göz ardı edilmesidir. Soma da TKİ'nin eski üretim alanından haberdar olunmaması ya da dikkate alınmaması, Ermenek de başka bir firma tarafından işletilen ve 10 yıl önce kapatılan üretim alanından bi haber olunması her iki kazanın da ortak noktasının havza madenciliği anlayışından uzak ve sistem bütünlüğünden yoksun üretim anlayışıdır.
Dolayısıyla, yer altı maden işletmelerinde ve özellikle de kömür işletmelerinde iş güvenliğini sağlayarak mevcut vahim tabloyu ortadan kaldırmanın yollarından birisi havza madenciliği anlayışının hayata geçirilmesidir. Bu taslakta havza madenciliğine geçişe ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.
İkinci temel sebep ise rödövans ve taşeron sisteminin getirdiği yoğun üretim baskısıdır. Yani, en kısa sürede en az yatırım ve maliyetle en fazla üretimi yapma zorlamasıdır.
Biz sendika olarak özellikle yer altı ocaklarında toplu ölümlü iş kazalarının önüne geçmek için taşeron uygulamalarının mutlaka yasaklanması gerektiğine inanıyoruz ve bu nu her yerde savunuyoruz. Yine Başbakanımız özel sektörde rödövansın kaldırılacağını söyledi ama asıl rödovans uygulamaları Soma örneğinde de olduğu gibi kamu kesimindedir.
Biran önce, Kamu da ve özel sektörde havza madenciliğine geçilmeli ve rödovans uygulamalarına son verilmelidir. Telaş içinde hazırlandığını düşündüğümüz taslakta bu iki hayati konuya ilişkinde bir düzenleme yoktur.
Üçüncü olarak, Madencilik sektöründeki denetim mekanizmalarının bağımsız olmadığı ve belki de bu yüzden denetimin etkisiz ve yetersiz kaldığı bilinmektedir. Bunun en yakın ve somut örneklerini hem Soma hem de Ermenek facialarında gördük.
Bizler , sendikalar, işçiler olarak yer altı ocaklarından başlayarak bütün madenlerde taşeron, rödövans yasaklansın, özelleştirmeler durdurulsun, iş cinayetleri son bulsun derken Bakanlık maden işletmelerinin denetimini de özelleştiriyor, yani, taşeron şirketlere veriyor.
Bizler, fenni nezaretçinin işverene olan bağımlılığı sona ersin, tehlike anında üretimi durdurabilsin, işçileri ocaktan tahliye edebilsin derken ve bunun için nezaretçinin ücretini bağımsız bir fondan almasını ve iş akdinin devlet güvencesinde olmasını savunurken ocaklardaki denetimin bu halinden daha olumsuz bir yapı öngören düzenlemeler yapılmak isteniyor.
Denetimin özelleştirilmesi,taşeronlaştırılması/ticarileştirilmesine izin vermek, ocaklarda yeni toplu iş cinayetlerine bile bile davetiye çıkarmaktadır. Buna kesinlikle hayır diyoruz ve bu taslağın, tasarı haline gelmemesi , bu haliyle yasalaşmaması için gerekli mücadeleyi, kardeş sendikalarımız, meslek örgütleri başta olmak üzere bu konudaki duyarlı, sorumlu oluşumlarla birlikte veririz.
Yeni, Soma'lara, Yeni Ermenek'lere zemin hazırlayacak düzenlemelere sonuna kadar karşı dururuz.
Bu konferansın maden ocaklarında iş güvenliğinin sağlanmasına ilişkin çalışmalara katkı sağlayacak sonuçları üretmesi dileğimle, hepinizi saygı ve sevgilerimi sunuyorum.