TEMSİLCİ SEMİNERLERİ TAMAMLANDI
HABER / DUYURU

TEMSİLCİ SEMİNERLERİ TAMAMLANDI

Türkiye Maden İş Sendikası -

Sendikamızın Side Antalya'da gerçekleştirmekte olduğu temsilci-işçi seminerleri tamamlandı.

19 Nisan'da başlayan ve 6 devre halinde gerçekleştirilen seminerlere bu yıl sendikamız tarihinin rekor katılımını sağladı. 6 devre seminere yaklaşık 1. 400 temsilci ve işçi katıldı.

Bu yılki seminerlerde katılımcılara sertifika dağıtılırken, bu konuda bir ilk de gerçekleştirilmiş oldu.

Seminerlerin 6 devresinde sendikamızın Eğitim Müdürü Dr. Fikret Sazak Sınıf, Sendika ve Bilinç Çerçevesinde Sendikacılık Hareketinin Güncel Sorunları nı anlatırken, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kadir Arıcı Çalışma Hayatını Düzenleyen Yasalardaki Değişiklikler ve Sonuçları nı 5 devre katılımcılara anlattı.

6. devrede Dr.Murat Özveri de Çalışma Hayatını Düzenleyen Yasalardaki Değişiklikler ve Sonuçları nı anlattı.

20 Nisan sabahı başlayan ilk devre seminerin açış konuşmasını Genel Başkan Nurettin Akçul yaptı.

Akçul konuşmasında şunları söyledi:
Değerli yönetim kurulu arkadaşlarım, şubelerimizin değerli yöneticileri, değerli temsilci arkadaşlarım, değerli işçi arkadaşlarım, hepinizi sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum.

Sevgili Arkadaşlarım,
Bizlerin varoluşunun anlamı olan, siz kıymetli arkadaşlarımla birlikte olmaktan büyük bir mutluluk ve haz duyduğumu içtenlikle belirtmeliyim.

Sevgili Arkadaşlar,
Sendikamızın geçmişten beri değişmeyen geleneklerinden birisi sendikal eğitime önem verilmesidir. Uzun yıllardır, özel bir engel olmadığı sürece hemen her yıl temsilci seminerleri yapıldı. Temsilci seminerlerimiz sendikamızın temel bir eğitim geleneği haline geldi. Bu konuda geçmişten bugüne emeği geçen bütün yöneticileri minnetle anıyorum.

Sevgili Arkadaşlar,
Biz yönetime geldikten sonra sendikal açıdan çok önemli olan bu eğitim geleneğine sahip çıktık. Sahip çıkmakla kalmadık, biraz daha ileriye götürme anlayış ve kararlığında olduk. Bundan önce, Kuşadası'nda gerçekleştirdiğimiz seminere 950 arkadaşımızın katılımını sağlamıştık.

Geçmiş yıllarda bu sayı 500-600 kişi arasında değişmekteydi. Bu yıl sendikal imkanlarımızı daha fazla zorlayarak sayıyı 1400'ün üzerine çıkardık. Arkadaşlar, her 15 üyemizden birisi bu temsilci seminerine katılmış olacak.

Değerli Arkadaşlar,
Bu seminerlerimizin, hocalarımızın bilgilerimizi yenilemelerinden daha fazla işlevleri oluyor. Bu seminerler sendikamızın örgütlü olduğu her işyerinden temsilci ve işçileri bir araya getiriyor. Birbirimizi tanıyoruz. Kaynaşıyoruz. Birlikte, bir arada olmanın hazzını yaşıyoruz. Seminerlerin teşkilatımızın birlik ve dayanışmasının gelişmesine çok büyük katkısı oluyor. Buradan sadece bilgilerimizi yenileyerek ayrılmıyoruz. Birbirimizi daha yakından tanıyarak, kaynaşarak ayrılıyoruz. Buna sosyal bilimde yatay iletişim diyorlar. Sendika içi demokrasinin ve dayanışmayı yükselten bir iletişim biçimi arkadaşlar.

Sevgili Arkadaşlarım,
Bu seminerlere katılma şansına sahip olan her 15 Türkiye Maden-İş Sendikası üyesinden birisi olarak sizlere bazı sorumluluklar düşüyor. Bölgelerinize, işyerlerinize döndüğünüzde burada olmayan Maden-İş ailesinin aydınlanmasına, buradan aldığınız ışıkla yardımcı olacaksınız. Sendikamız çatısı altında örgütlü maden işçilerinin safları sıklaştırmasına katkı sağlayacaksınız.

Sevgili Arkadaşlar,
Sizler de izliyor ve yaşıyorsunuz. Sendikacılık planlı bir kampanyayla toplumun gözünde sevimsizleştirilmeye çalışılmaktadır. Sendikaların kötü örneklerle, uygunsuz sıfatlarla medyada, gündemde yer alması sağlanmaktadır. Böylece sendikalar toplumun gözünde değersizleştirilmeye çalışılmaktadır. Amaç sendikaları zayıflatmak, işçi haklarındaki kazanımları yok etmek, emek sömürüsünü kolay hale getirebilmektir. Memleketi tam bir köle cennetine dönüştürmektir.

Değerli Arkadaşlar,
Size soruyorum. Siz sendikanın olmadığı işyerlerinde işverenlerin kendi rızasıyla hak verdiklerini gördünüz mü?

Duydunuz mu? İşte bu nedenle aşırı kar hırslarının önünde tek engel olarak gördükleri sendikaları karalamakta, saldırmakta işçinin ve halkın gözünde küçük düşürmeye çalışmaktadır. Öncelikle bizler bu sistemli saldırılara karşı uyanık olmalı, dimdik karşı durmalıyız. Sonra, diğer işçileri, sınıf kardeşlerinizi, çevrenizdeki insanları uyarmalısınız.

Değerli Arkadaşlar,
Sendika, sendika diyoruz ama Nasıl bir sendika? sorusuna da cevap vermeliyiz. Sevgili arkadaşlarım, bizim anlayışımızdaki sendikanın en temel özelliği bağımsızlıktır. Siyasi iktidarlardan bağımsızlık, siyasi partilerden bağımsızlık, işverenlerden bağımsızlık. İktidar yandaşlığı varsa sendika sendika değildir. Parti yandaşlığı varsa sendika değildir. İşveren uzantısıysa sendika değildir. Bu konfederasyonlar için de geçerlidir. Hem yandaş olup, hem uzantı olup hem de işçinin, emekçinin hakkını savunamazsınız arkadaşlar. Olsanız olsanız, birilerinin kuyruğu olursunuz. Lanet olsun böyle sendikaya, sendikacılığa arkadaşlar. Bunlar sizinkiler gibi kömür, maden karası değil, bunlar sendikacılığın yüz karası arkadaşlar, yüz karası? Sendikayı böyle okumalısınız ve işyerlerinizde ve sendikalı olan olmayan işçilere bunları aktarmalısınız.

Değerli Arkadaşlar,
Bizim yönetim olarak anlayışımız, sürekli örgütlenmektir. İşkolumuzdaki sendikasız bütün maden işçilerini örgütlülüğümüz altına almaktadır. Sendikal örgütlülük sadece ücret ve sosyal haklar için değil, daha sağlıklı ve güvenli ortamlarda çalışmak için de olmazsa olmaz bir koşuldur arkadaşlar. Şunun da bilincinde olmalıyız ve sizler de olmalısınız. Bir işyerinde sendikanın gücü, salt o işyerindeki örgütlülüğüne bağlı değildir. İşkolundaki örgütlülüğüne bağlıdır. Toplam üye sayısına bağlıdır. Hatta genel olarak konfederasyonun örgütlülük düzeyine, bütün sendikacılık hareketinin örgütlülük düzeyine bağlıdır.

Bunun için sendikamıza hangi işyerinde olursa olsun üye olan bir işçi sendikamızın gücünü, dolayısıyla sizin mücadele gücünüzü artıracaktır. Sendikacılık hareketinin her kazandığı üye de bizim gücümüzü artıracaktır. Biz sendika olarak bu bilinçle çalışıyoruz arkadaşlar. Bir arkadaşınız, kardeşiniz olarak sizden de bir isteğim olacak: Sizler, her biriniz, bulunduğumuz yerde sendikamızın bir örgütlenme neferi, uzmanı gibi çalışmalısınız. Bunu yapacağınıza yürekten inanıyorum.

Değerli Arkadaşlar,
Sendikalar olarak, ülkemize ve çalışma yaşamına medyanın çok büyük bölümünün göstermeye çalıştığı gibi bakarsak; herşeyin yolunda olduğunu söyleyebilirsiniz. Ama göstermeye çalışılana değil de gerçekte olana, görülene, yaşanılana bakarsanız her şeyin yolunda olmadığını, özellikle biz işçiler açısından zor bir sürecin bizi beklediğini görürüz.

Değerli Arkadaşlarım,
Hükümetin ilan ettiği ve 2023 yılına kadar adım adım uygulamayı planladığı Bir Ulusal İstihdam Stratejisi var. Bu strateji belgesinde daha fazla istihdam yaratmak ve işsizliği azaltmak için bir dizi uygulama öngörülüyor. Neler var bakalım: Kıdem tazminatı fonu var. Kıdem tazminatı ile işsizliği azaltmanın, istihdamın ne ilgisi var diyeceksiniz. İşsiz açısından yok ama işveren açısından var arkadaşlar. Kıdem tazminatı ile işverenin bağını koparmak istiyorlar. Dolayısıyla, hem kıdem tazminatının sağladığı iş güvencesi başta olmak üzere işlevleri ortadan kaldırmak, hem kıdem tazminatı miktarını azaltmak, hem de işverenlerin yükünü hafifletmek istiyorlar. Biz buna hayır diyoruz, Türk-İş hayır diyor arkadaşlar. Her şeyi bırakalım, Türkiye'de fonların akıbetine bakalım, kıdem tazminatı fonuna da gelecekte ne olacağını görmemize yeter arkadaşlar. Bugün işsizlik sigortası fonundan en az yararlanan işsiz kalan işçiler arkadaşlar.

Değerli Arkadaşlar,
Ulusal istihdam paketinde işçi simsarlığı var. Özel istihdam bürolarını etkin kılarak kiralık işçiliği çalışma hayatına hakim kılma niyeti var arkadaşlar. Eskinin ırgat çavuşluğu, amele çavuşluğu, iki sandalye, bir bilgisayardan oluşan büroya taşınacak. Adı özel istihdam bürosu olacak. İşi işçi kiralamak, bunun üzerinden komisyonunu almak olacak. Yabancı ülkeden de işçi getirip kiralayacak. Biz buna da hayır diyoruz arkadaşlar. Ulusal istihdam paketi bunlarla da bitmiyor? Taşeron meselesi var. Taşeron işçilerinin sözde haklarını güvence altına almak adına, taşeronun alanını genişletecekler. Daha önemlisi taşerona karşı yargı yolunu kapatmak istiyorlar.

Değerli Arkadaşlar,
Ülkemizde taşeronun daha fazla yaygınlaştırılmasına değil, tersine kontrol altına alınmasına yasaklanmasına ihtiyaç var. Ben her konuşmamda Maden ocaklarında taşeron yasaklanmalı diyorum arkadaşlar. Önce maden ocakları sonra bütün işyerlerinde yasaklanmalı. Taşerona karşı sendikacılık hareketi birlikte, dayanışma içinde mücadelesini yükseltmeli. Zonguldak'ta taşerona karşı yükselen tepki ülkenin her yanına yayılmalı.

Değerli Arkadaşlar,
Sizler daha iyi biliyorsunuz, yaşıyorsunuz. Madencilik dünyanın en zor işlerinden birisi. Özellikle yeraltı maden işçiliği ömür törpüsü bir iş.

Maden işçileri çok yıpranırlar, bir iş kazasına kurban gitmez, sakat kalmaz ve emekli olurlarsa, ne yazık ki, emeklilikn çok uzun süre yararlanamazlar. Maden işçilerine erken emeklilik hakkı tanınmıştır, biliyorsunuz. 5510 sayılı yasa çıkıncaya kadar, bir maden işçisi 20 yıl yeraltında çalışınca emekli oluyordu. Ne yazık ki, çok çaba sarf edilmesine karşın, 5510 sayılı yasada yeraltı maden işçilerine de 55 yaş koşulu getirilmesinin önüne geçilemedi. Bu düzenleme büyük bir hataydı. Zaten şimdi, yer altı maden ocakları ihtiyaç duydukları işçiyi bile bulmakta güçlük çekiyorlar. Biz sendika olarak, işkolumuzdaki kamu işletmeleri ve özel sektör işletmelerinin de görüşlerini alarak bir yasa taslağı önerisi hazırladık. Bu taslakta sadece yeraltı maden işçilerinin kolay emekli olmalarını değil, onlar kadar olmasa da, yine de çalışma koşulları ağır olan yerüstü işçilerine de her çalışma yılına 90 gün eklenmesini istedik.

Bu taslağı, hükümete, ilgili bakanlıklara, genel müdürlüklere, birçok milletvekiline, sektördeki kurumlara ve üniversitelerin ilgili bölümlerine gönderdik. Bu konuda ciddi bir çalışma yürütüyoruz. Dileğimiz ve isteğimiz hükümetin de bu konuya hassas yaklaşmasıdır.

Değerli Arkadaşlarım,
Hükümetin programında çok yoğun bir özelleştirme var. Termik santraller de özelleştiriliyor. Seyitömer termik santralı ve kömür işletmesi özelleştirildi. Diğer santralları ve bunları besleyen kömür işletmelerini de özelleştirmek istiyorlar. Bugüne kadar 50 milyar doları aşkın özelleştirme yapıldı. Milletimizin öz malı güzide kuruluşların elden çıkarılmasından, 100 bini aşkın işsizden, 4-C garabetinden başka ne getirdi? KİT'ler, yollar, köprüler, limanlar bittikten sonra ne satılacak peki?

Sevgili Arkadaşlar,
Özelleştirme sadece, KİT'lerde çalışanları ilgilendirmiyor. Bütün ülkeyi, halkı, bütün çalışanları ilgilendiriyor. Her özelleştirilen kamu kuruluşu ile özel sektör çalışanları da zayıflatılıyor. Yapılan her özelleştirme sadece ülkemizden, milletimizden değil, işçilerin, sendikacılık hareketinin kazanımlarından da alıp götürüyor. İşsizlik üretiyor, yoksulluk üretiyor.

Değerli Arkadaşlar,
Önümüz çok da aydınlık görünmüyor. Gösterilen yerine gerçekte olana baktığımız zaman biraz da karanlık görünüyor. Ama zaten örgütlü güç, sendikalar karanlıkları aydınlığa çıkarmak için var. Ama aydınlığa çıkmak için güçlü olmak gerekiyor. Güçlü sendika, güçlü Türk-İş hareketi olmak gerekiyor.

Sevgili İşçi Kardeşlerim,
Bunu her konuşmamda yineliyorum. Güçlü sendika için bir sürü şey sayabiliriz. Ama güçlü sendikanın ilk koşulu, üyelerinin tek ses tek yumruk olabildiği sendikadır. Sendika kim dendiğinde, bütün üyeleri ben diyebilen sendikadır. Bütün farklılıkları işçi kimliğinde eritebilen üyelerin olduğu sendikadır. İşçilik bilinci, sınıf bilinci denilen şey de zaten budur.

Değerli Arkadaşlar,
Bugün her zamankinden daha çok sendikalara, örgütlü mücadeleye ve sorumluluk alan, bilinçli üyelere ihtiyacımız vardır. Sadece biz işçiler için değil bu ihtiyaç arkadaşlar. Bu ihtiyaç, haksızlıklara, sosyal adaletsizliklere, milletin, ülkenin çıkarlarının aleyhine gelişmelere, ülkenin bütünlüğüne, birliğine yönelen girişimlere karşı dur diyecek bir güçlü ses içindir. Bu güçlü ses ülkemizde, yine de ve ancak ve ancak sendikalar olacaktır arkadaşlar.

Bunun için örgütlenmeliyiz. Daha çok örgütlenmeliyiz. Saflarımızı sıklaştırmalı, sendikamıza. Türk-İş'e birbirimize daha fazla sahip çıkmalıyız. Unutmamanız gereken tek şey var: Güçlü sendikayı ayakta tutacak tek şey sizlersiniz. Zaman zaman, sendikanıza kırılabilir, gücenebilir, eksik bulabilirsiniz. Ama bunlar sendikanıza sahip çıkmanıza engel olmamalıdır. Ayrıca sendikanızla sizi karşı karşıya getirecek herkese ve her olaya karşı da son derece dikkatli olmalı ve oyuna gelmemelisiniz.

Tekrar ediyorum arkadaşlar, sendika güçlü ise siz güçlüsünüz. Sizler maden işçisi kardeşlerim dipten gelen dalga gibisiniz. Dipten gelen dalga en güçlü dalgadır. Onun şiddetinin önünde hiçbir şey duramaz.

Sendikacılık tarihi bunun örnekleriyle doludur.

Yeter ki, birlik, dirlik içinde olalım. Yeter ki birbirimizin kollarını sımsıkı tutarak yürüyelim. Gerektiğinde bu gücü dosta, düşmana herkese gösterebiliriz. Seminerimizin birliğimize, bütünlüğümüze, mücadelemize katkı sağlaması dileğimle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

24 Nisan günü gerçekleştirilen ikinci devre seminerin açış konuşmasını ve bütün devrelerin kapanış konuşmasını Genel Eğitim ve Araştırma Sekreteri Ahmet Çümen yaptı.

Genel Eğitim ve Araştırma Sekreteri Ahmet Çümen seminerlerin kapanışında yaptığı konuşmalarda şunları söyledi:

Genel Eğitim ve Araştırma Sekreteri olarak böylesine geniş katılımlı bir temsilci seminerinde sizlerle birlikte olmaktan büyük mutluluk duyduğumu belirtmek istiyorum.

Sevgili Arkadaşlar,
Bu yıl, sendikamız tarihinin en fazla sayıda temsilci ve üyemizin katılımını sağladığımız temsilci seminerlerimizi gerçekleştiriyoruz. 2011 yılında 950 arkadaşımızın bu seminerlere katılımını sağlamıştık. Bu yıl yaklaşık 1400 üyemizin bu seminerlere katılımını sağladık. Bu konuda yönetim kurulumuz sendikanın imkanlarını sonuna kadar zorlayarak katılımı artırdı. Genel başkanımıza ve yönetim kurulu üyesi arkadaşlarıma eğitim konusundaki bu yaklaşımları için sizler ve camiamız adına teşekkür ediyorum.

Sevgili Arkadaşlar,
Genel olarak, eğitimin toplumsal hayattaki önemi tartışılamaz. Toplumsal hayatta eğitim insan için, beslenmek, barınmak, güvenlik gibi en temel ihtiyaçlardan birisidir. İnsanın doğumu ile başlayan eğitim, farklı süreçler ve araçlarla ölünceye kadar devam eder. Bugün insanlık uygarlık, bilim, teknoloji, refah üretebildiyse bunu eğitime borçludur. İnsanlar bir arada yaşabiliyor, yaşanabilecek bir toplum hayatı oluşturabiliyorlarsa bunun temelinde eğitim vardır. Sendikal eğitimi hem bu kapsamda düşünmek ama daha çok sınıf bilinci kapsamında düşünmek gerekmektedir. Sendikal eğitim, işçilerin, genel olarak emekçilerin bir işçi-emekçi olarak dünyayı, ülkeyi, siyaseti, ekonomiyi, çalışma ilişkilerini nasıl okuyacakları konusunda yol gösterici olmalıdır. Sendikal eğitim, işçilere, emekçilere dünyayı ve hayatı vicdanlı, hakkaniyetli, dayanışmacı bir insan olarak okumayı öğretmeye çalışmalıdır. Sendikal eğitimde, aynı zamanda güncel, ekonomik, sosyal ve çalışma hayatındaki gelişmelere ilişkin bilgileri de aktarmalıdır.

Sendikal eğitimde amaç;
- Sınıf bilincine sahip, hak ve çıkarlarını bilen,
- Haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı çıkma duyarlılığına sahip,
- Dayanışmacı, örgütlü olmanın önemini kavramış üyelerin oluşturduğu bir sendika yaratmak olmalıdır.

İnanın arkadaşlar, böyle üyelere sahip bir sendika, konfederasyon, sendikacılık hareketi, tıpkı o sözdeki gibi eğer isterse dünyayı yerinden oynatır . Biz sendika olarak, bu eğitimlerle böyle bir üye yapısına sahip sendikanın taşlarını döşemeye çalışıyoruz. Eğitim aynı zamanda sabır ve özveri işidir. Bu taşları sabır ve özveriyle döşeme çabası içinde olduk ve olmaya devam edeceğiz.

Değerli Arkadaşlar,
Bu seminerler sadece bir bilgi aktarım ve bilinç oluşturma işlevi görmüyor. Aynı zamanda teşkilatımızın dört bir yanından gelen siz üyelerimizin de birbirini yakından tanımasını, sendikal birlik ve dayanışma duygularının güçlenmesini de sağlıyor. Ayrıca, bu seminerler bir ölçüde biraz dinlenme, biraz gezi, biraz da ortaklaşa eğlenme işlevi de görüyor.

Sevgili Arkadaşlar,
Genel başkanımız da açılışta vurguladı. Bu seminerlere gelen her biriniz yaklaşık 15 işçi arkadaşınızı temsil ediyorsunuz. 15 arkadaşınızın sorumluluğunu taşıyorsunuz, biraz da hakkını kullanıyorsunuz. Dileğimiz, buradan edindiğiniz, bilgi, deneyim, gözlem ve duygularınızı işyerinize döndüğünüz zaman arkadaşlarınızla paylaşmanızdır. Sendikamızın birer örgütlenme neferi gibi çalışmanızdır. Seminerlerimizin hayırlı sonuçlar getirmesi dileklerimle hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Üçüncü devre seminerin açış konuşmasını ise Genel Başkan Yardımcısı Mahir Yiğit yaptı. Üçüncü devre seminere Mahir Yiğit ile birlikte Genel Mali Sekreter Durmuş Düzgün de katılarak seminer kapanışında bir konuşma yaptı.

Yiğit konuşmasının başında sendikal eğitimin önemini anlattıktan sonra Sendika olarak, yıllardır, sendikal eğitimleri sistemli olarak gerçekleştiren sendikalardan birisiyiz. Biz yönetim olarak göreve geldikten sonra, sistemli eğitim yapma geleneğine sahip çıkmakla kalmadık, daha da ileriye götürme, kapsamını genişletme, içeriğini zenginleştirme çabası içinde olduk. Bir önceki ve bu yılki temsilci seminerlerine katılım sayısında gelinen nokta bunun somut göstergesidir. Sendikal eğitim konusundaki çalışmalarımız artarak sürecektir dedi.

Yiğit konuşmasında kamu kesimi toplu iş sözleşmeleri sürecine değinerek, bu konudaki gelişmeler konusunda bilgi verdi.

Yiğit, şöyle devam etti:
Türk-İş'te oluşturulan koordinasyon kurulu ve Türk-İş yönetiminin hükümet ile yürüttüğü görüşmeler sonucunda oluşturulan çerçeve anlaşması kamu sözleşmeleri müzakerelerinde sendikaları bağlayan bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.

Sendikaların gücünü birleştirmek açısından çerçeve anlaşması süreci bir açıdan olumlu unsurdur. Ama aynı zamanda toplu iş sözleşmesi masasında sendikaların örgütlü oldukları işyerlerine özel sorunları çözme ve bağımsız irade koyma konusunda bağlayıcı bir unsur oluyor. Sendika olarak tabii ki, çerçeve anlaşması içinde olmak ile sendika olarak tek başımıza mücadele etmenin getiri ve götürüsünü değerlendiriyoruz.

Şunu belirtmek istiyorum ki; sendika olarak beklentilerinize yanıt verecek, haksızlıkları mümkün olduğunca en aza indirecek, işyerlerimize özel sorunları çözüme kavuşturacak bir sözleşme süreci yürütmenin kararlılığı içindeyiz.

Bu konuda yönetim kurulu olarak kararlı, özverili ve akılcı bir yol izlemeye çalışıyoruz.

Tabii ki bu süreçte bizi güçlü kılacak olan sizlersiniz, sizlerin desteği, sizlerin kararlılığıdır.

Mahir Yiğit, konuşmasında çalışma yaşamının güncel sorunlarına değinerek kıdem tazminatı fonu kurulmasına ve tazminatların bu fondan ödenmesine karşı olduklarını, bu düzenlemenin kıdem tazminatı hakkını budayacağını ve etkisizleştireceğini söyledi.

Yiğit konuşmasının sonunda varolan sorunları aşmada, birlik, dayanışma ve kararlılığın, sendikal bütünleşmenin önemine değindi.

Üçüncü devre seminerin kapanışında konuşan Genel Mali Sekreter Durmuş Düzgün, sendika yönetimi olarak kamu kesimi toplu iş sözleşmeleri sürecinde şube yönetimleri ve üyelerle kenetlenerek hedeflenen sonuçlara ulaşmak için kararlı bir yaklaşım ortaya koyduklarını ve dünyanın en zor ve ağır işlerinden birisini yapan maden işçisinin emeğinin karşılığını alabilmesi için mücadele edeceklerini söyledi.

Düzgün, özelleştirme konusunda siyasal iradenin kararlarının önemine değinerek Ne yazık ki özelleştirme yapan ve yapacağını ilan eden siyasi partilere sandıkta destek olunuyor. Bu çelişki olduğu sürece özelleştirmeye karşı mücadelelerin başarı şansı azalıyor. Biz sendika olarak özelleştirmeye karşı mücadele ediyoruz ve etmeye devam edeceğiz dedi.

Dördüncü devre seminerin açış konuşmasını Genel Eğitim ve Araştırma Sekreteri Ahmet Çümen yaparken, 5. devre seminerin açış konuşmasını ise Genel Sekreter Vedat Ünal yaptı.

Ünal, konuşmasında işçilerin 1 Mayıs Birlik ve Dayanışma Günü'nü kutladıktan sonra şöyle dedi: Yaklaşık 15 gün önce uluslararası birlik dayanışma ve mücadele günümüzü coşkuyla kutladık. Ülkemizin birçok kentinde emekçiler alanlara çıktı. Ama dayanışma, birleşme gününde alanlara konfederasyonlar ne yazık ki birlikte çıkamadılar. Hiç değilse işçi sınıfının birlik ve dayanışma gününde bu birliktelik alanlarda yaşatılmalıydı.

Sevgili Arkadaşlarım,
Taksim'in kim ne derse desin 1 Mayıs'ta kutlama alanı olarak özel bir yeri var. Uzun soluklu bir mücadele ve çabanın ardından Taksim'in yeniden 1 Mayıs'ta emekçilere açılması güzel bir gelişmeydi. Yüzbinlerce emekçi 1 Mayıs'ı Taksim'de coşku ve barış içinde kolkola hiçbir tatsız olaya meydan vermeden kutlamıştı. Bu yıl valilik, hükümet Taksim'deki yayalaştırma çalışmasını gerekçe göstererek bu alanı emekçilere kapattı. Eski günlerdeki, unutmak istediğimiz görüntüleri ortaya çıkardılar.

Taksim'i emekçilere yasaklayanları bu görüntüler mutlu etti mi bilmiyorum. Ama alandaki çalışmayı gerekçe gösterip emekçilere yasaklayanların, bir futbol takımının taraftarlarının bu alanda diledikleri gibi kutlama yapabildiklerini görünce utanmaları gerekirdi diye düşünüyorum. Umarım ve dilerim, gelecek yıllarda bu utanç verici durumlar yaşanmaz.

Ünal konuşmasında kamu kesimi toplu iş sözleşmelerine de değinerek, bu süreçte üyelerin beklentilerini bildiklerini, bu çerçevede sendika olarak çalışmalarını sürdürdüklerini belirtti. Ünal, çerçeve anlaşması kapsamında kalma ya da kalmama konusunu da eksi ve artılarıyla değerlendiklerini bu konuda sürece göre bir yaklaşım belirleyeceklerini belirtti.

Ünal konuşmasında özelleştirme konusuna da değinerek Hükümetin programında çok yoğun bir özelleştirme var. Termik santraller de özelleştiriliyor. Seyitömer termik santralı ve kömür işletmesi özelleştirildi. Diğer santralları ve bunları besleyen kömür işletmelerini de özelleştirmek istiyorlar. Bugüne kadar 50 milyar doları aşkın özelleştirme yapıldı. Ülkenin güzide kuruluşları elden çıkarıldı.

Sevgili Arkadaşlar,
Özelleştirme sadece, KİT'lerde çalışanları ilgilendirmiyor. Bütün ülkeyi, halkı, bütün çalışanları ilgilendiriyor. Her özelleştirilen kamu kuruluşu ile özel sektör çalışanları da zayıflatılıyor. Yapılan her özelleştirme sadece ülkemizden, milletimizden değil, işçilerin, sendikacılık hareketinin kazanımlarından da alıp götürüyor. İşsizlik üretiyor, yoksulluk üretiyor. Biz sendika olarak özelleştirmeye hayır diyoruz. Hayır demeye ve mücadele etmeye devam edeceğiz

Seminerlerin 6. devresinin kapanış konuşmasını Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Hasan Hüseyin Yıldız yaptı.

Yıldız konuşmasında 1 Mayıs'ta Taksim'in işçilere açılmaması konusuna değinerek Ne yazık ki, işçileri yayalaştırma çalışmasını gerekçe göstererek Taksim'de mitinge izin vermeyenler, bir futbol takımının taraftarlarının binlercesinin Taksim'e dolarak kutlama yapmasına ses çıkarmadılar ama görüldü ki, Taksim'de kutlama yapmanın hiçbir sakıncası yokmuş ve yasaklama işçilere özgüymüş dedi.

Yıldız, konuşmasında kamu kesimi toplu iş sözleşmeleri sürecine değindi. Kamu kesimi toplu iş sözleşmesi sürecinin devam ettiğini, sendika olarak maden emekçisinin hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için en akılcı yolu belirleyerek, kararlılıkla bu yolu izleyeceklerini söyledi.

Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Yıldız, konuşmasında ulusal istihdam stratejisine de değinerek, bu uygulamalar ile hükümetin çalışma hayatına esnekliği egemen kılmaya çalıştığını söyledi.

Yıldız, bu çerçevede, hükümetin kıdem tazminatı fonu kurarak kıdem tazminatı ödemelerini bu fondan yapmayı hedeflediğini, böylece işverenlerin kıdem tazminatı yükünü kaldırmayı ve işçilerin kıdem tazminatı hakkını budamayı hedeflediğini belirterek Biz fona karşıyız, Türk-İş de karşı. Kıdem tazminatı fonu bir genel grev nedenidir ve bu konuda Türk-İş genel kurulunun kararları vardır dedi.

Yıldız, konuşmasında hükümetin ulusal istihdam çerçevesinde taşeron konusundaki sınırlamaları kaldırma girişimleri olduğunu belirterek Taşeron işçilerinin haklarını güvence altına alma iddiası ile asıl işlerde taşeronu serbest bırakma niyeti, girişimi var, sendikalar olarak bu konuda çok dikkatli olmalıyız dedi.

Yıldız kiralık işçilik konusuna da değinerek, özel istihdam büroları aracılığıyla işçi simsarlığının önünün açılmak istendiğini söyledi.

Bütün devrelerde olduğu gibi 6. devre seminerin sonunda da, diğer devrelerde olduğu gibi katılımcılara törenle sertifikaları verildi.

Temsilci seminerleri 21 Mayıs'ta sona erdi.