Sendikamız 'Uluslararası Madenlerde İş Sağlığı ve Güvenliği' Konferansına Katıldı
HABER / DUYURU

Sendikamız 'Uluslararası Madenlerde İş Sağlığı ve Güvenliği' Konferansına Katıldı

Türkiye Maden İş Sendikası -

Türkiye Madenciler Derneği (TMD) 5-6 Aralık 2016 tarihlerinde Uluslararası Madenlerde İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı ve Sergisinin ikincisini İstanbul Hilton Convention Center’de düzenledi. Konferansta İSG alanında yaşanan sorunlar ve çözüm imkânları ele alındı ve “Güvenli Madenciliğin Yol Haritası” çizilmeye çalışıldı.

Konferansa sendikamız Genel Başkanı Nurettin Akçul, genel merkez yönetim kurulu üyeleri, çeşitli ülkelerden konularının üst düzey temsilcileri, uluslararası kuruluşlar, mevzuat düzenleyici kurumlar, sivil toplum kuruluşları, yatırımcılar, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. İki gün süren konferansta, ABD, Avustralya, Çin, Güney Afrika, Kanada gibi ülkelerden gelen uzmanlar maden iş güvenliği konularında öne çıkan sorunları tartıştı.

Konferansın açılışında sendikamız Genel Başkanı Nurettin Akçul bir konuşma yaptı. Akçul konuşmasında şunları söyledi:

“Değerli Katılımcılar,

Sözlerime başlamadan önce Türkiye Maden İşçileri Sendikası adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İkinci “Uluslararası Madenlerde İş Sağlığı ve Güvenliği” konferansına hoş geldiniz. Yurt içinden ve dışından katılan sektör paydaşları, iki gün boyunca güvenli madenciliğin yol haritasını tartışacaklar. Ben de sendikam adına görüşlerimi aktarmaya çalışacağım.
Soma’da, Ermenek’te, Siirt Maden köyde ve saymakla bitiremeyeceğim birçok maden kazasında, şehit olan maden emekçilerini saygıyla anıyor, Allah’tan rahmet diliyorum.
15 Temmuz hain darbe girişiminde, canlarını ortaya koyarak şehit olan vatanseverlere, bölücü örgütle mücadelede hayatlarını kaybeden polis, asker ve tüm sivil şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, gazilerimize de geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.
Bu güzel coğrafyada huzurumuzu kaçıran, dış güçlerin oyuncağı haline gelen hain Fetö ve hain terör örgütlerinin hepsini ve bunlara destek veren dış güçleri burada lanetle ve nefretle kınıyorum.

Değerli Katılımcılar,

Ülkemdeki tüm tarafların temsil edildiği bu küresel ölçekli konferansta, ben de, ülkemdeki iş kazalarına yönelik güvenli madenciliğin yol haritasına katkı sunmaya çalışacağım.
Maden kazaları özellik arz eden, sıralaması yukarlarda olan başlıca ve apayrı bir sorun olarak can almaya devam ediyor.
Teknolojik, ekonomik ve sosyal gelişmenin faydaları refah düzeyimizi artırırken, zararları ise insanlığa iş kazaları, meslek hastalıkları ve çevre kirlenmesi olarak geri dönmektedir. Sağlıklı çalışma ortamı , hızlı ve sağlıklı kalkınmanın ön şartıdır. İş kazaları ve meslek hastalıkları sonuçları itibariyle insan hayatını tehdit etmekle birlikte, işletmeleri de ağır faturalara mahkum etmektedir.
Madencilik sektörü, doğası gereği özellik arz eden, tümü birbirine bağlı olan ve herhangi bir olumsuz durumun zincirleme olarak tetikleyebileceği riskleri içeren, bu riskleri en aza indirebilmek için bilgi, deneyim, uzmanlık ve sürekli denetimin gerektirdiği dünyanın en zor ve riskli iş koludur. Denetim zincirlerindeki en ufak noksanlık, kırılmalara neden olmakta ve iş kazalarını tetiklemektedir.
Kömür madenciliği, işçi sayısı başına düşen kaza ve ölüm sıralamasında bütün sektörlerin başında yer almaktadır. Ülkemde ise durum daha içler acısıdır. Son yüzyılın en büyük faciaları maalesef bizim ülkemizde yaşandı. Hayatını kaybeden madencilerin büyük çoğunluğu Türkiye Maden İşçileri Sendikasının üyeleriydi. Soma faciası tüm dünyanın gündemini oluşturdu. Sonuçları itibariyle de hala gündemdeki yerini korumaktadır.

13 Mayıs Soma Faciası iş kazalarının vahametini yeniden gözler önüne serdi. Acılarını milletçe hala yüreğimizde taşıyoruz.
Trafik kazalarına bakın, ortalama her yıl 7 bin kişi hayatını yitiriyor. Tüm iş kollarında yaşanılan kazalar maalesef, ocak söndürmeye devam ediyor.
NEDEN PEKİ;
İşte bu iki günlük konferans süresince, Güvenli Madenciliğin yol haritası nasıl oluru konuşarak, çözüm odaklı önerilerimizi paylaşmış olacağız.
Kazaların sebebini sadece mevzuat eksikliğinde aramanın çok da doğru olmadığını kabul etmeliyiz. Çünkü her şeyde olduğu gibi, madencilik sektöründeki uygulamalarda kendimize özgü kanun ve yönetmelikleri uygulamadaki standartlarımız, denetim sistemindeki sıkıntılar, işçi, işveren ve bürokrasideki işçi sağlığı ve güvenliği kültürünün yokluğu sendika sistemimiz ve iş kazalarının açıklanması yöntemi hep kendimize özgü.

Mevzuattan çok, uygulamadan kaynaklı sıkıntıları göz ardı edemeyiz. Öyle olsaydı %93’ünün sürücü hatalarından kaynaklandığı trafik kazalarını nasıl açıklayabilirdik

Değerli Katılımcılar;

176 Sayılı İLO sözleşmesi detaylı bir şekilde incelendiğinde esas olarak bir çok hükmünün hali hazırdaki 6331 kanun ve bağlı olarak yürürlükte olan tüzük ve yönetmeliklerde zaten mevcut olduğu açıkça görülmektedir. Bu sözleşmenin imzalanması Türkiye’deki maden işçilerinin çalışma koşullarının yürürlükteki mevzuatın yanı sıra; devlet, işçi ve işveren temsilcilerinin mutabakatıyla uluslararası bir sözleşmeyle de koruma altına alınması ve gözetime açık hale gelmesi büyük önem arz etmektedir.
Gördüğümüz en önemli eksikliği de buradan söylemem gerekiyor; O da daimi nezaretçilik ile ilgili.
Bilindiği gibi, daimi nezaretçi kamu adına denetim yapar. Ama ücretini denetlediği firmadan alır. İşçi sağlığı ve iş yeri güvenliğini denetlemek sorumluluğunu taşıyan konumundaki bir görevlinin, bağlı bulunduğu o iş yerini objektif kurallar çerçevesinde denetleyebilmesi çok da kolay olmayacaktır. Ücretini doğrudan işverenden alan denetim elemanlarının iş güvenliği konusunda etkili olamayacakları yıllardır dile getirilmesine karşın, bu konuda bir düzenleme de hala yapılmamıştır.

Değerli Katılımcılar;

Yaşadığımız onca maden kazası göstermektedir ki. Mevzuattaki bunca iyileştirmelere rağmen iş kazalarının sonu gelmiyor geleceğe de benzemiyor.
Her konuşmamda değiniyorum ve yine değinmeden geçemeyeceğim. İs güvenliği ile ilgili sorunların çözümünde kabul gören bir yaklaşım var ki; o da, taraflarda güvenlik bilincinin ve önleme kültürünün oluşturulmasına verilen önem. Bu bilinç ve kültürün oluşumu ise bir anda, üç beş günde oluşabilecek bir kavram değil. Önleme kültürü, daha çocukken evimizin içinde kazandırılması gereken bir olgu. Önleme kültürü de yine eğitimle kazandırılacak, beslenecek bir oluşum. İşveren ya da sendika olsun, yapılandırmaya çalıştığı önleme kültürü ve iş güvenliği eğitimleri, ancak işçilerce doğru uygulandığı takdirde etkili sonuçlara ulaşabilir. İş güvenliği alanında yapılacak ilk iş ve alınacak en önemli önlem eğitimdir. Çünkü iş kazası ve meslek hastalıklarından korunmanın tek yolu işin getirdiği riskleri tanımak, alınan önlemleri bilmek ve bunları uygulayarak tehlikelerden kaçınmaktır.

Devlet, işveren, sendika ve işçiler sorumluluklarını tam anlamıyla yerine getirmelidir. Kazalarda taraf ya da tek bir suçlu yoktur. İstatistikler kazaların yüzde 98’inin önlenebilir olduğunu gösteriyorsa, yüzde 2’nin içinde olmak için hiçbir bahanemiz yoktur, olmamalıdır.
Kanunlar, yönetmelikler tabi ki önemlidir ama yeterli bir önlem değildir. Her şeyi kanuna uydurur bütün yasal yükümlülükleri yerine getirebiliriz ama insan hayatını geri getiremeyiz.

Kanunların çok üstünde olan vicdan muhasebesini yapmak, yasal mevzuat gereği değil de insan odaklı düşünmek, en önceliğimiz olmalıdır. Üretim baskısının getireceği hiçbir kar, insan kaybının verdiği zararı karşılayamaz.
Madenlerde ve diğer işkollarında artık bu kazaların son olmasını temenni ediyor, bir dahaki toplantımızda ise istatistiklerdeki kaza oranlarının yokluğuna bakıp ‘Demek ki kazalar önlenebiliyormuş’ demek istiyorum”.