YATAĞAN'DA TOPLANAN BAŞKANLAR KURULU AÇIŞ KONUŞMASI
BASIN AÇIKLAMASI

YATAĞAN'DA TOPLANAN BAŞKANLAR KURULU AÇIŞ KONUŞMASI

Türkiye Maden İş Sendikası -

Başkanlar Kurulumuzun Değerli Üyeleri,
Değerli Basın Emekçileri,
Sizleri Şahsım ve Türkiye Maden İşçileri Sendikası Yönetim Kurulu adına
selamlıyor, hoş geldiniz diyorum.

Değerli Başkanlar,
Yönetim Kurulu olarak, başkanlar kurulu toplantılarımızı şubelerimizde gerçekleştirme kararı aldık.

Bu kararı alırken amacımız, başkanlar kurulu üyelerimizin sendikamızın örgütlü olduğu işyerlerinin çalışma koşullarını, sorunlarını yakından görmeleri, tanımaları, sendikamız düzeyinde kaynaşma ve dayanışmanın daha da güçlenmesidir.

Bu karar doğrultusunda ilk başkanlar kurulumuzu, yakın geçmişte işine, işyerine işçi-şube-sendika ve bölge halkı ile tam bir birlik ve dayanışma içinde sahip çıkmış, işyerinde üretkenliği en üst seviyeye çıkartmış olan Güney Ege Linyitleri işçilerinin şubesinde yapmaktan mutluluk duyduğumuzu da belirtmek istiyorum.

Değerli Başkanlar,
Değerli Basın Mensupları,
Sizler de biliyorsunuz, Yatağan, geçmişte ve bugün sıkça medyaya haber olmakta, ülkenin gündemine girmektedir. Ne var ki, bu çoğunlukla termik santralın çevre ve insan sağlığına zarar veren baca gazı nedeniyle olmaktadır.

Dileğimiz, isteğimiz baca gazı tesisinin bir an önce devreye girmesi, sendikamızın temiz çevre-temiz enerji yaklaşımına uygun olarak bu işletmelerin enerji üretimini sürdürmeleridir.

Sendika olarak bu konunun en kararlı takipçisi olduğumuzu ve olmaya devam edeceğimizi belirtiyor, yetkilileri baca arıtma tesisinin bir an önce devreye girmesi için gerekeni yapmaya bir kez daha çağırıyorum.

Değerli Başkanlar,
Sadece Yatağan değil, kömür ile çalışan termik santrallerin hepsinin çevre ve insan sağlığına zarar vermesinin önüne geçilmesi gerekmektedir.

Bu çerçevede, Enerji Bakanlığı'nın kaynak ayırdım diye açıkladığı baca gazı arıtma tesislerinin projelerini oluşturması ve tesisleri bir an önce inşaa etmesini istiyoruz.

Çünkü, ülkemizin ucuz ve temiz enerjiye ihtiyacı var.

Ucuz enerjinin yolu yerli kaynak potansiyelini sonuna kadar değerlendirmekten geçmektedir. Yakın geçmişte, yerli kaynak kömürü olumsuzlayıp dışlayarak, yok sayarak, enerjide ithal kaynaklara ve özellikle de doğalgaza bağımlılığı artıran politikalar uygulamaya konuldu.

Ülkemiz kömürleri yeraltında gün ışığına çıkarılmayı beklerken, nehirleri boşa akarken doğalgaz ihraç eden ülkelerde bile görülmeyen ölçüde enerjide doğalgaza bağımlı hale getirildik.

Yakın geçmişteki hükümetler bu konudaki uyarılarımızı, hatta, çoğunlukla demokratik eylemlilikle gündeme getirdiğimiz uyarıları dikkate almadılar. İşte o dönemin mali açıdan da Türkiye'ye ne ağır faturalar çıkardığını Yap-İşlet ve Yap-İşlet-Devret santrallerinden görüyoruz.

Bir atasözümüz var Bir musibet, bin nasihatten daha iyidir diye.

Ukrayna ile Rusya arasında yaşanan doğalgaz krizi, İran'ın verdiği gazda kısıntıya gitmesi ve ağır kış koşulları ile bir araya gelince, enerjisinin neredeyse yüzde 50'sine yakınını doğalgaza bağımlı kılmış ülkemiz, karanlıkta, soğukta kalma ve fabrikalarını çalıştıramama riskiyle karşı karşıya kalmıştı.

Bu olay da gösterdi ki en güvenilir enerji kaynağı yerli kaynaktır. En ucuz kaynak yerli kaynaktır. Yani, kömürümüzdür.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, kriz sürecinde yerli kaynaklara ve yenilenebilir kaynaklara önem vereceklerini, bu çerçevede projeler ürettikleri açıkladı.

Sendika olarak bu yaklaşımı çok olumlu bulduğumuzu o gün açıkladık, bugün de söylüyorum ve bir an önce bu projelerin hayata geçirilmesini istediğimizi belirtiyoruz.

Ve diyorum ki, enerjide yerli kaynaklara öncelik verelim ki, sanayimiz ucuz enerji ile rekabet şansına kavuşsun. Halkımız enerjiyi ucuza tüketsin?

Bu sektörün katma değeri tamamen ülkemiz içinde kalsın, ülkemiz insanına istihdam yaratılsın.

Değerli Başkanlar,
Değerli Konuklar,
Yalnızca, kömürümüzün değil, tüm yer altı servetlerimizin gün ışığına çıkartılmasını ve ülkemiz ekonomisine kazandırılmasını istiyoruz.

Türkiye ulusal kaynaklarını değerlendirmelidir. Elbette ki, ulusal kaynaklar ekonomiye kazandırılırken, çevre ve insan sağlığına mümkünse hiç zarar vermeyecek, bu zararları minimuma indirecek teknolojiler kullanılarak yapılmalıdır.

Üstüne basarak söylüyorum, Biz sendika olarak ilk önce çevre ve insan sağlığı diyoruz. Bu temel ve vazgeçilmez koşulumuzdur.

Ancak, çevre ve insan sağlığı konusunda her türlü önlemi almış, dünyanın gelişmiş ülkelerinde kullanılan teknolojilerin benzerlerini kullanarak yer altı servetlerini ekonomiye kazandırmaya çalışan işletmelere de engel çıkarılmasını kesinlikle onaylamıyoruz.

Türkiye sömürge ülkesi değildir.

Ulusal çıkarlarımız ve kendi halkımız aleyhine, başka ülkelerin çıkar lobilerinin at koşturmasına da izin vermeyiz. Bu ülkeyi seven, bu ülkede yaşayan herkesin de izin vermemesi gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli Başkanlar
Değerli Basın Emekçileri,
Son günlerde ülkemizde bölücü terör yeniden tırmandırılmaya çalışılıyor.

Türkiye'nin güneydoğusunu Lübnanlaştırma girişimleri yoğunlaşıyor.

Elbette ki, ülkemiz böylesi girişimleri çok kolay bertaraf edecek güce, deneyime ve kararlılığa sahiptir.

Ülkemizin, ulu önder Atatürk'ün önderliğinde kan vererek, can vererek oluşturulan laik, demokratik üniter yapısını kimsenin bırakın bozmaya, zedelemeye de gücü yetmeyecektir.

Ama, bir noktayı vurgulamak istiyorum.

Avrupa Birliği ülkelerinin kendileri sınırları kaldırmaya, daha büyük ve entegre bir Avrupa oluşturmaya çalışırken, aday yaptıkları bir ülkenin bütünlüğüne yönelen hareketlere müsamaha göstermelerini anlamakta güçlük çekiyoruz.

Bölücü yayın yapan bir kanala müsamahayı anlamakta güçlük çekiyoruz.

Evet... Türkiye hedefini AB?ye katılmak olarak belirlemiştir. Ancak, bu ne teslimiyettir, ne kayıtsız-şartsız birliğin dayatmalarını kabullenmedir, ne de Türkiye'nin olmazlarından taviz vermesidir.

Türkiye?den kimse bunu beklemesin.

Yönetenler izin vermeye kalksa dahi bu halk, bu millet asla ve asla bu tavizlere izin vermez.

Değerli Başkanlar,
Değerli Basın Emekçileri,
Ülkemiz ekenomisi konusunda pembe tablolar çiziliyor.

Geçen hafta ekonominin büyüme rakamları açıklandı.

Ekonomimiz 2005 yılında yüzde 7'nin üzerinde büyümüş.

Ama, halkımızın refahı ekonomideki büyüme ile paralel gitmiyor ne yazık ki.

Enflasyon düşüyor ama, halkımızın sorunları azalmıyor.

İşsizlik sürekli artıyor. Resmi rakamlarla yüzde 11'lere tırmandı.

Yoksul, aç sayısı azalmıyor.

İşsizlik ve yoksulluk arttıkça, sokaklardaki asayiş, özellikle büyük kentlerin sokaklarındaki asayiş ortadan kalkıyor. Hırsızlık, gasp, kap-kaç aldı başını gidiyor.

Şiddet sokağa egemen oluyor.

Halkımızın gündeminde bunlar yer alıyor ve hükümetten, sorun çözecek, refahı artıracak önlemler almasını bekliyor.

Hükümete buradan seslenmek istiyorum.

Halkın gündeminde, işsizlik, yoksulluk, artan asayişsizlik var.

Başka gündemler oluşturma çabalarını, yapay gündemler oluşturmaya yönelik girişimleri sürekli yeniden ısıtmayı,yapay gerilimler yaratmayı bırakın.

Halk iş ve aş istiyor.

Kaliteli eğitim, kaliteli sağlık,tam koruma sağlayan sosyal güvenlik istiyor.

Değerli Başkanlar,
Hükümet önümüze IMF'nin de dayatmasıyla sosyal güvenlik ve sağlık alanında yeni düzenlemeleri öngören bir yasa tasarısı getirdi.

Reform adı altında sunulan bu düzenlemeler şu anda Meclis'te.

Ülkemizde, sosyal güvenlik ve sağlık sisteminin bir revizyona ihtiyacı olduğu konusunda sanırım kimsenin bir itirazı olamaz.

Ancak, böyle bir düzenleme yapılırken, IMF'nin değil, konunun muhatabı sosyal tarafların görüşleri, ülkenin gerçekleri, kazanılmış haklar ve sosyal devletin gerekli öncelikleri göz önüne alınır.

Ne yazık ki, hükümet, daha çok IMF'nin isteklerini göz önüne aldı.

Konuya ilişkin olarak emek cephesinin istemleri, Emek Platformu tarafından hükümete iletilmiş, ancak olumlu bir yanıt alınamamıştır.

Tasarılar Meclis gündemindedir ve Emek Platformu Meclis düzeyinde girişimlerini sürdürmektedir. Emek Platformu çerçevesinde bu konudaki girişim ve direncin yükseltilmesi gerektiği düşüncesindeyiz.

Değerli Şube Başkanları,
Son günlerde, kıdem tazminatı hakkı ile ilgili spekütalif haberler çıkmaya başladı.

Biliyorsunuz en son Sanayi Ticaret Bakanı da bu konuda hükümet olarak bir düzenleme niyetinden söz etti.

Değerli Başkanlar,
Kıdem tazminatı konusunda işverenlerin niyeti çok açıktır: Kıdem tazminatını kendileri üzerinden bir mali yük olmaktan çıkarmak. Bu çerçevede fon oluşturmak ve bu fona da işsizlik sigortası gibi fonlardan ilk ön birikim sağlamak.

İş-Kur yönetim kurulunda işçilerin temsilcisi olarak görev yapan birisi olarak şunu belirtmeliyim ki, işsizlik sigortası fonunun 1 kuruşuna amacı dışında kimse dokunamaz.

Buna asla izin vermeyiz.

Kıdem tazminatı işçimizin güvencesidir. İşverenler kıdem tazminatı konusunu sürekli gündemde tutuyorlar. Kıdem tazminatını alma konusunda özel sektörde çalışan işçiler sıkça sorunlar yaşıyor. Mağduriyetlerin önüne geçmek anlamında bir düzenleme olabilir.

Ancak, kazanılmış haklara yönelen, kıdem tazminatını bir güvence olmaktan çıkartan düzenlemelere de asla izin vermeyiz.

Bunu da herkesin bilmesini istiyoruz.

Beni dinlediğiniz için sizlere teşekkür ediyorum.

Şimdi, sözü, bizlere ekonomik-sosyal gelişmeler konusunda bir sunuş yapacak olan sendikamız uzmanı Dr.Fikret Sazak'a bırakıyorum.