BAŞKANLAR KURULU TOPLANTISI AÇILIŞ KONUŞMASI
BASIN AÇIKLAMASI

BAŞKANLAR KURULU TOPLANTISI AÇILIŞ KONUŞMASI

Türkiye Maden İş Sendikası -

Değerli Başkanlar,
Sizleri şahsım ve yönetim kurulumuz adına sevgiyle selamlıyorum.

Değerli Başkanlar,
Başkanlar Kurulumuzu bütün toplantıların alışılagelmiş cümlesi olan Toplantımızı kritik bir dönemde gerçekleştiriyoruz şeklinde açmayacağım ama Toplantımızı sendikacılık hareketi, sendikamız ve işçiler açısından gerçekten çok zor bir dönemde, süreçte gerçekleştiriyoruz demek zorundayım.

Evet, gerçekten çok zor bir dönemde gerçekleştiriyoruz.

Neden?

Zor dönem olmasına yol açan gelişme, olay ve durumlardan sadece birkaçını sayayım:

Kazanılmış bazı temel haklarımız ciddi biçimde risk altında. Örneğin kıdem tazminatı fonu kurulması ve kıdem tazminatının bu fondan ödenmesi konusunda hükümetin hazırlıkları sürüyor.

Gün geçmiyor ki, hükümetten bir yetkili bu konuda işçileri tedirgin edecek bir açıklama yapmasın.

İşyerlerinde emekliliği hak etmiş üyelerimiz haklı olarak kaygılı.

Kamu işyerlerinin daha fazla boşalması gündemde.

Kıdem tazminatı konusunda Türk-İş'in genel grev kararı var.

En son başkanlar kurulunda bu karar teyit edildi.

Ama hükümet hazırlıklarını sürdürüyor.

Bu konuda sendikacılık hareketi parçalı durumda.

Türk-İş genel grev yaparım derken, Hak-İş fonu destekliyor.

DİSK Türk-İş'e daha yakın duruyor.

Biz yönetim olarak işçilerimizin kaygılarını gidermek için, kıdem tazminatına girişimlere karşı sendika olarak mücadelede sonuna kadar kararlı olduğumuzu belirten bir açıklama yaptık.

Türk-İş'in bu konudaki kararlılığını hatırlattık.

Ama kaygılar ne ölçüde giderilebiliyor, bunu sizler daha iyi biliyorsunuz.

Bizim bu açıklamamızdaki duruşumuz, yönetim kurulu olarak gerçek duruşumuzdur.

Biz kararlıyız bu konuda. Çünkü açıklamamızda da belirttiğimiz gibi, bu konuyu biraz da işçi sınıfının Çanakkalesi olarak görüyoruz.

Değerli Başkanlar,
Dönemi zor yapan gelişmelerden veya sorunlardan birisi de işkolu yetkisi meselesi.

Toplu iş ilişkileri yasası yürürlüğe girmedi, işkolu istatistikleri yayınlanmadı.

Toplu iş sözleşmelerinde yetkiler bekliyor.

Havacılık işkoluna grev yasağı getiren yasa yıldırım hızıyla meclisten geçiriliyor ve yine yıldırım hızıyla Cumhurbaşkanı tarafından imzalanıyor.

Ama ne yazık ki işverenlerin baskısı ve diğer bazı nedenlerle bir türlü yürürlüğe girmiyor.

Komisyondan çıktı ama bekletiliyor.

Değerli Başkanlar,
Toplu iş ilişkileri yasasına ilişkin bir genel değerlendirme yapacak olursak: Temel sendikal sorunlara çözüm olacak köklü düzenlemeler içermiyor diyebiliriz.

Ama kısmi olarak olumlu niteleyebileceğimiz bazı düzenlemeleri de içerdiğini söylemeliyiz.

Sorunlara köklü çözüm getirmediğine birkaç örnek sayalım:

Örneğin, sendikal örgütlenme sürecinde yeterli bir güvence getirmiyor.

Toplu iş sözleşmesi prosedürünü sadeleştirmiyor, basitleştirmiyor, siyasi iradenin yetkisini ortadan kaldırmıyor.

Ama işletme toplu iş sözleşmelerinde yetki için yüzde 40 oranını getirerek kısmi bir kolaylık getiriyor.

Etkili iş kollarındaki grev yasaklarını kaldırmıyor.

Grevi yine toplu iş sözleşmesi sürecine bağlı bir hak olarak sınırlıyor.

Hak grevini, dayanışma grevini, genel grevi getirmiyor.

AB ve ILO'nun grevin toplu iş sözleşmesi prosedüründen bağımsız bir etkili hak arama ve demokratik tepki verme niteliğini yine göz ardı ediyor.

Değerli Başkanlar,
Toplu iş ilişkileri yasasında bazı olumlu sayılabilecek düzenlenmelerden söz etmek mümkün.

Yasada, sendika yönetimine seçilenlerin, yöneticilikten ayrılma nedenlerine bakılmaksızın ayrıldıkları işyerinden kıdem tazminatlarını alabilmeleri öngörülmektedir ki, bu olumlu bir düzenlemedir.

Sendika temsilcilerinin iş güvencesi de yasada güçlendirilmektedir.

Buna göre, sendika temsilcisinin iş sözleşmesi haksız ve geçersiz olarak sona erdirilmişse, sendika temsilcisi işine iade edilecektir.

İşveren,  işe başlatmasa bile çalışıyor gibi sendika temsilcisinin ücreti ödenecektir.

Sendika temsilcisine sağlanan güvenceler amatör sendikacılara da sağlanmaktadır.

Yine işçinin sendikal nedenle işten çıkarılması halinde işe iade davası açılması için 30 işçi ve 6 aylık kıdem şartı aranmayacak.

Sendikal tazminat işverenin işe geri alıp almama kararı dışında işverence ödenecek.

Biliyorsunuz sendikalara mali müşavir denetim geliyor. 2 yılda bir mali müşavir denetimi yapılacak ve bu denetim sonuçları ilan edilecek.

Değerli Başkanlar,
Bu yasada Türk-İş'in karşısında olan müzakerede muhatabı olan sadece hükümet değil.

Hak-İş ve belirli ölçüde de DİSK bu yasanın tasarılaşması sürecinde asıl muhataplar oldu diyebiliriz.

Üç konfederasyonun farklı kaygıları, istekleri, çekinceleri örgütlenme özgürlüğü, etkili grev hakkı, toplu iş sözleşmesi sürecinin sadeleştirilmesi gibi konular için yeterli çaba sarf edilememesine, mücadele edilememesine yol açtı.

Böylesine farklı amaçlarla hareket eden sosyal tarafların olduğu bir süreçte, hükümetin eli haliyle en güçlü el oldu sevgili başkanlar.

Değerli Başkanlar,
Türkiye'de çalışma hayatının fazla katı olduğu ve daha fazla esnetilmesi konusunda gün geçmiyor ki, bir işveren örgütü, bir hükümet yetkilisinden açıklama yapılmasın.

Sanki Türkiye'de işçi ücretleri almış başını gitmiş, çalışma hayatında işverenler için alabildiğine katı bir yapı var.

Sanki sendikal hak ve özgürlükler sınırsız kullanılıyor. İşyerleri alabildiğine güvenli ve sağlıklı.

Hükümetin ve işverenlerin esneklik konusundaki eleştiri ve istemlerine Türkiye dışından bakan birisi gerçekten böyle bir çalışma hayatı manzarası var sanır.

Ama içeriden bakan ve yaşayan bizler biliyoruz ki ve yine araştırmalar gösteriyor ki, durum tam tersidir.

Yani, zaten işverenlere yeterince özgürlük var.

Ücretler, sosyal haklar ve sağlıklı güvenli iş ortamları konusunda ise zaten tablomuz çok kötü.

Amaç belli: Ulusal istihdam stratejisi ile öngörülen esneklik uygulamalarını hızla hayata geçirmek.

Ne yazık ki bu süreç hızla işletiliyor.

Bizler sendikalar olarak çalışma yaşamının kanserli uygulaması konumundaki taşeronun denetim altına alınmasını sağlayacak düzenleme beklerken, hükümet 4857 sayılı yasanın taşeronu düzenleyen maddesinde muvazaa davalarının önünü kesecek, taşerona daha fazla serbestlik taşıyacak düzenlemeye gidiyor.

Ardından biliyoruz ki, kiralık işçilik, bölgesel asgari ücret ve yeni esnek çalışma biçimleri gelecek.

Kısaca kötü bir dönemden geçiyoruz ve önümüzdeki dönemin daha kötü olma riski var.

Değerli Başkanlar,
İstikrar sözcüğü bizim günlük hayatımıza Özal ile birlikte girdi.

90'lı yıllarda hep istikrar arandı.

2000'li yıllarda istikrar vurgusu güçlü ve sürekli iktidarla yeniden hayatımıza girdi.

İstikrar kavramı, süreklilik, güven gibi unsurları içinde taşır ve güzel bir kavramdır.

Ekonomide istikrar, toplumsal yaşamda istikrar da güzeldir.

Özal döneminde her toplumsal talepte, her girişimde istikrar bozulur gerekçesi getirilirdi.

Bugün de aynı söylem gündemde.

Fazla zam istemeyin ekonomik istikrar bozulur.

Demokratik tepki koymayın, siyasal, toplumsal istikrar bozulur.

Açık net söylemek gerekirse istikrar yine Özal dönemi gibi, sivil toplumu, demokratik talepleri, haklı talepleri bastırmanın gerekçesi oldu.

Dikensiz gül bahçesi isteniyor, çünkü hakim ve güçlü olanların güllerinin yeşerdiği bir bahçe isteniyor.

Tabii ki, biz sendikalar bu güllerin dikenlerinden birisiyiz.

Ama bizim dikenimiz toplumsal adalet, daha adaletli bölüşüm, toplumsal vicdan ve ezilenlerin sesinin dikeni.

Dikenlerin olmadığı bir demokrasi, demokrasi olamaz, dikenlerin olmadığı bir ekonomide adaletli bölüşüm olamaz.

Biz sendikalar hep var olmalıyız ve var olacağız ve daha da güçlenerek var olacağız.

Kendilerine demokrat diyenler de kararları alırken, sosyal taraflara, hatta yeri gelecek yetki paylaşımına katlanacaklar.

Demokrasi, dinleme, katılıma izin verme, yetkiyi paylaşma ve benzemeyenlere katlanma rejimidir.

Değerli Başkanlar,
Ülkemizi yönetenler son yıllarda bizlere bir çelişki yaşatıyor.

Türkiye ekonomisi büyüyor, Çin'den sonra dünyanın en fazla büyüyen ekonomisi deniliyor.

Türkiye'nin kalkınmış ülkeler içindeki yerini sürekli üst basamaklara taşıyor.

Ama ne hikmetse çalışanlardan bir bölümü biraz ücret artışı istediği zaman Avrupa'daki durumu en kötü ülke durumuna düşüleceği söyleniyor.

Yani, ya Türkiye gerçekten kalkınmıyor ya da toplumun dar, küçük bir kesimi için kalkınıyor.

Son yıllarda çalışanlara ekonomik büyümeden ne yazık ki pay verilmiyor.

Hükümet kendi ölçtüğü enflasyon kadar zam öneriyor, veriyor.

Peki, sormak gerekiyor, bu ülke kimin için büyüyor?

Biz Çinlileşerek büyümek istemiyoruz.

Toplumsal refah sağlayacak bir büyüme, kalkınma istiyoruz.

Değerli Başkanlar,
Demokrasinin temeli hukuktur ve güçler ayrılığı ilkesidir.

Yani, yasama, yürütme ve yargının bağımsız olması ve işler kılınmasıdır.

Bunların birbirini denetlemesi de esastır.

Özellikle yargının, bağımsız yargının denetimi önemlidir.

Sevgili Başkanlar,
Son dönemde ülkemizde yargının bağımsızlığı konusunda ciddi şüpheler oluştuğu konusuna girmeyeceğim.

Ama yürütmenin yargısal denetimi meselesinde çok ciddi kaygı yaratacak gelişmelere değineceğim.

İdarenin yani yürütmenin işlemlerinin yargısal denetimi çok önemli.

Çünkü yürütmenin, idarenin yanlış, hak kaybına, haksızlığa, ülkenin çıkarlarının zedelenmesine yol açan işlemlerine karşı yargıya gidilmesi büyük önem taşımaktadır.

Yürütmenin işlemlerine karşı gidilecek yargı mercii İdare Mahkemeleri ve Danıştay'dır.

Hükümet Danıştay'ın alanını her geçen gün daraltmakta, idarenin işlemleri üzerindeki yargısal denetimini yok etmeye doğru gitmektedir.

En son, alınan Bakanlar Kurulu kararı bu konuda hangi noktalara gelindiğini gösteriyor.

Resmi gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu kararına göre, iptal veya yürütmeyi durdurma verilen özelleştirme kararları, fiili imkansızlık nedeniyle uygulanmayacak.

Özelleştirme İdaresi devir işlemlerine devam edecek.

Bundan sonraki özelleştirme işlemlerine ilişkin yürütmeyi durdurma ve iptal kararlarının da Bakanlar Kurulu kararı ile yok sayılması mümkündür.

İdari yargı denetimi artık tamamen yok sayılmaktadır.

Biz bunu sadece yanlış yapılan özelleştirme uygulamaları için değil, ülkenin demokrasisi ve güçler aykırılığı ilkesi için de çok tehlikeli buluyoruz.

Değerli Başkanlar,
Çalışma hayatında, ülkede kötü giden bir şeyler varsa, sendikacılık hareketi de var, Türk-İş de var diyebilmemiz gerekiyor.

Ki tarihte bunu söyleyebildiğimiz zamanlar oldu.

Bugün çalışma hayatı gibi Türk-İş de kötü bir süreçten geçiyor.

Sevgili Başkanlar,
Türk-İş'in yönetimini tartışabiliriz.

Yetersiz bulabiliriz.

Muhalif liste yönetime gelebilirdi diyebiliriz.

Bu eleştiriler haklıdır.

Ama tüm bunların ötesinde altını çizmemiz gereken bir durum var:

Türk-İş bugün parçalı bir görüntü veriyor.

Zaten üç konfederasyona bölünmüşlük var, kamu çalışanları konfederasyonlarını saymıyorum.

Bir de bugün bunlara fiili olarak Türk-İş'in parçalı görüntüsü eklendi.

Muhalif ya da başka bir liste işbaşına gelseydi sanıyorum ki yine bu parçalı görüntü ortaya çıkacaktı.

Türk-İş bugün yakın tarihinin zayıf dönemlerinden birisinden geçiyor:

Güçlü bir hükümet var. Hem de çok güçlü.

Ana muhalefet partisi bana göre, Türk-İş'e karşı yanlış bir politika izliyor.

Türk-İş'in kurumsal varlığını hedef alan eleştiri değil saldırılar yapıyor.

Türk-İş kapatılmalı gibi değil bir sosyal demokrat partiye, hiçbir partiye yakışmayacak bir söylem geliştiriyor.

Örgütlü sayısı çok azalmış, yüzde 5'lerde.

Türk-İş fiilen ikiye bölünmüş gibi görünüyor.

Ve Türk-İş için kayyum sözkonusu.

Bugün Türk-İş'i eleştirebiliriz.

Birçok haklı nedenimiz var.

Türk-İş'e kızabiliriz, birçok haklı nedenimiz var.

Ama ne olursa olsun, Türk-İş'e en fazla sahip çıkmamız gereken bir süreç yaşıyoruz.

Türk-İş biter yeni bir dünya kurulur diyemeyiz, çünkü bugünkü durumda Türk-İş giderse bağımsız sendikacılık gidecek.

Herşeyin olumsuz gittiği bir süreçte yine de Ankara'da ne olursa olsun, bugün zayıf olur, yarın güçlü olur, bugün sesi az çıkar, yarın güçlü çıkar Ankara'da yine ne olursa olsun Türk-İş var diyeceğiz ve demeliyiz.

Türk-İş'in zayıf göründüğü, Ankara'da etkili görünmediği süreci görüyoruz, her şey çalışanlar ve toplumun yoksul kesimleri için kötüye gidiyor. Demokrasi işlemiyor. Sokaklar sessizleşiyor.

Yönetenden başkasının sesi çıkmaz oluyor.

Ne olursa olsun, Türk-İş biziz.

Biz Türk-İş'siz, Türk-İş bizlersiz bir hiçtir.

Beni dinlediğiniz teşekkür ediyorum.